onuncu bölüm•

2.2K 78 11
                                    

Rüyamda ne gördüğümü hatırlamasam da çok güzel bir anı hatırlıyordum, Barış'ın dün beni sevdiğini söylemesini...
Biri saçlarımı okşarken gözlerimi aralayıp kim olduğuna baktım. Onu gördüm, sonra küçük bir gülümseme bıraktım yüzüme. Onu görünce kalbim ferahlıyordu. Bana bakıp sus işareti yaptı ve saçlarımı yine okşamaya başladı. Kameralardan ve insanlardan gizlenmek zorunda olduğumuzu anlamıştım. İkimizde gülümsüyorduk. Onu çok seviyordum. Gözlerimiz birbirini tanıyordu artık. Sonra kulağıma küçük bir fısıltıyla "Günaydın.." dedi ve yanağımı öptü. Ben de aynı şekilde yaklaşıp kulağına "Günaydın.." dedim ve yanağını öptüm. Gözlerimizi birbirimize kenetlemiştik, kopamıyorduk. Şuan dudaklarımızın konuşması yasaktı belki ama gözlerimizin konuşmasını kimse bölemezdi. Kalbimin küçük küçük hızlandığını duyabiliyordum. Barış birden yanıma yatıp bana tekrar bakmaya başladı. Fısıltılı konuşmaya çalıştı.
Barış: "Gözlerinden beni özlediğini anlamamak çok zor.."
"Bunu fark etmen beni daha mutlu etti."
Barış: "Seni uyandırmam mutlu etmedi mi?"
Şaşırıp saçmalama bakışı atmıştım.
Barış: "Ne yani? Mutlu etti mi etmedi mi?"
"Barışş!" biraz bağırdığımın farkına varıp sessiz konuştum.
"Tabii ki mutlu etti, her gün uyandırabilirsin bir sorun göremiyorum."
İkimizde gülümsedik.
Barış: "Ben görebiliyorum, kameralar..."
"Saklanmaktan başka çare yok mu aşkım?"
Barış şaşırdı ve eliyle ağzını kapatıp kıkırdadı.
"Ne ya? Komik bir şey mi dedim?" diyip utandım.
Barış: "Yoo, ilk defa aşkım kelimesini kullanınca... ne bileyim işte hoşuma gitti."
Yattığım yerde kalkıp tahtayla bağdaş kurdum.
"Ne zaman istersen buradayım Efendi Barış." diyip burnuna dokundum.
Barış'ta kalkıp benim gibi oturdu.
Barış: "Ne zaman istersen seni bu şekilde uyandıracağım Minik Nisa." diyip burnuma dokundu.
Hiç düşünmeden ona yanaşıp sarıldım.
Dakikalarca sarılıp, kıkırdadık ve fısıltılı konuştuk.

Barış artık diğerlerinin birazdan uyanacağını söyleyince yanağımı tekrar öpüp erkekler barakasına gidip yattı. Ben de yatmıştım ama bu olanları düşünmeden edemiyordum. Neler yaşamıştık biz öyle? Barış'ın dün beni sevdiğini söyleyip bugün beni şirince uyandırması... Düşündükçe karnım gıdıklanıyordu sanki. Seni seviyorum Barış diye tüm adaya bağırmak istiyordum. Tüm adaya! Hatta dünyanın duymasını, evrenin bilmesini istiyordum. Sınırlarımız kalkınca emindim ki bunları yapabilecektik.

Oyun alanına geldiğimizde erzak oyunu için yarışacaktık. Murat, erzakları açtı ve hepimiz çığlık attık. İnanılmaz güzeldi. Makarna, yağ, kıyma, domates, salatalık ve daha fazlasıydı. Aklıma ilk gelen şeyin Barış'ın makarnayı çok sevmesiydi. Bugün sırf bunun için bile yarışabilirdim. Onun aç kalmasını asla istemiyordum. Murat, ödülü gösterdiğinde "O zaman oyuna geçelim." diyip kameralar kapandı. Barış'a gidip "Bu oyunu senin için kazanmak istiyorum." demek istiyordum ama takım arkadaşlarım vardı. İlk oyuna Elif abla ile ben çıkıyordum. Oyun başladı ve koşmaya başladık, aynı hızla gidiyorduk. Atış, beş seramik kırmaydı. Atışa gelip beşte beş yaparak ben kazanmıştım. Barış koştu ve beni kucağına alıp sarıldı. O sırada hemen kulağına "Senin için.." diyebildim. Gülümsedi ve beni indirdi. Sonra Cemal, Berkan'a sarıldım. Evrim ve Yasin'in eline çaktım. Benche oturup su içerken Barış bana bakıp tek gözünü kırptı. O sırada Evrim'in bizi gördüğünü gördüm. Eyvah, ya anladıysa! Umarım hiçbir şey düşünmemiştir. Daha sonra Cemal oyuna çıktı. Tezahürat yaptım ve oyunu kazandı. Daha sonra Evrim çıktı ve oyunu kaybetti...

Oyunu Gönüllüler 10-7 şeklinde kazanmıştı. Murat bizi tebrik ederken seremonide Cemal'e sarılıyordum ve Barış'ın bakışını gördüm. Bize baktı ve kafasını eğdi. Sonra kafasını kaldırıp Murat'a baktı. Cemal'den kollarımı çekmiş bir şekilde seremoninin bitmesini  bekledim.

Kamplarımıza gelmiştik ve herkes ayrı yerlerde takılıyordu. Barış'ın bana bakıp "Hadi artık seni görmek istiyorum." bakışını anladım. Nasıl anladığımı sormayın, aşık bir insan her şeyi anlar. Bir süre sonra Barış gel işareti yapıp ormanın derinliklerine gitti. Ben de onu takip ediyordum ve kamptan biraz uzaklaşmıştık. Buraya kimse gelemezdi. Barış beni gördü ve beni ağacın gövdesine yanaştırdı ve tek kolunu ağacın gövdesine koydu. Fazla yakındık ve nefesini hissedebiliyordum. Sonra elindeki papatyayı bana göstermek için gözlerimin önüne getirdi. Şaşırmıştım çünkü burada papatya olmazdı. Saçımı kulağımın arkasına alıp papatyayı koydu.
Barış: "Papatya gibi oldun."
Gülümsedim.
"Sarı papatya hariç olmalı değil mi?" dedim ve ikimizde güldük.
"Seni seviyorum.." dedim.
Barış: "Seni seviyorum.."

Barış dudaklarıma bakmaya başladı, çok yakındık. Yakın olmaya devam ediyorduk. Dudaklarımız değecekken bir ses duyup ikimizde kafamızı aynı yöne çevirdik.
Evrim: "Nasıl yani? Siz?"
Hemen birbirimize bakmıştık. Ne yapacağımız hakkında bir fikrimiz yoktu. Öylece kalmıştık.Bu durumda yalan söylemek çok zordu fakat bu durumdan sıkılmıştım. Barış'ın elini tutup Evrim'e döndüm.
"Biz birlikteyiz.."

Suskun Adam  •NisBarWhere stories live. Discover now