on dört

5.7K 496 186
                                    

Kadıköy'ün arka sokaklarında yaptıkları yürüyüş, küçük mavi apartmana varmalarıyla son bulmuştu. "Burası," dedi Barış. Üstündeki Koyu yeşil pantolonun ön cebinden anahtarını çıkarıp, önünde duran siyah apartman kapısına taktı. Kapıyı açtıktan sonra apartmanın içine adımlayıp, kapıyı tutarak Kaan'a geçmesi için yol gösterdi. "Buyurun Kaan Bey," dedi boşta kalan eliyle. Kaan da gülümseyerek apartman kapısından içeri geçti.

Önlerinde duran beyaz merdiven basamaklarından çıkmaya başladılar birer birer. İkinci kata vardıklarında Barış soluna dönüp, elindeki anahtarı ağaç rengi olan çelik kapıya taktı. Gelen kilit seslerinin hemen arkasından açılmıştı kapı. 

İki delikanlı da ayakkabılarını kapının önünde bıraktıktan sonra yavaş adımlarla evden içeri girdiler. Barış "Hemen dönerim," deyip kendi odasına gitmişti o sırada. Kaan da evi incelemekle meşguldü. 

Kapıdan ilk girdikleri anda önündeki beyaz mermerlerden oluşan küçük bir koridor karşılamıştı onu. Koridorun hemen sol tarafında salon olduğunu tahmin ettiği oda, karşısında mutfak, sağ tarafında ise Barış'ın girdiği oda vardı. 

Siyah sırt çantasını çıkarıp, eline aldıktan sonra salon olduğunu tahmin ettiği odaya ilerledi. Kafasını kapı eşiğinden içeri soktuktan sonra gözüne ilk çarpan şey odanın küçüklüğü olmuştu. Odanın sağ tarafında siyah çerçeveli bir televizyon, sol tarafında krem ve siyah renklerinin ağırlıkta olduğu bir çekyat ve onun da ilerisinde karşılıklı konumlanmış iki tane tekli mavi koltuk vardı.

Sırt çantasını çekyatın üstüne bıraktıktan sonra ahşap rengi parkelerin üzerinde attığı adımları, onu tekli mavi koltuğa yönlendirdi. Kendini koltuğa bıraktıktan sonra bir oh çekti delikanlı. Arkasına yaslandıktan sonra gözlerini kapatıp, üzerindeki yorgunluğun onu terk etmesini bekledi yavaş yavaş.

Oturduğu koltukta gittikçe mayışıyor, kendini uykunun ellerine teslim etmeye yaklaşıyordu adım adım. Üzerindeki yorgunluk gidiyordu gitmesine ama, bu sefer de uykunun ağırlığı ele geçiriyordu yorgun bedenini. Kendini uykunun ellerine teslim etmesi çok da uzun sürmemişti bu yüzden.

Kaan'ın uykuya dalışından birkaç dakika sonra salona girmişti sarı saçlı delikanlı. Salona girdiği gibi de gözleri koltukta uyuyan Kaan'a çarpmıştı. Kaan'ı bu şekilde gördükten sonra yutkundu. Onu daha fazla incelemek istiyordu içten içe. Bu isteğini gerçekleştirmek için, Kaan'ın uyuduğu koltuğun karşısındaki tekli mavi koltuğa yerleşip, onu izlemeye başladı.

Altına giydiği açık gri kot pantolon, bacaklarını olduğu gibi sarmıştı. Üstüne giydiği kapüşonlu siyah kazak, altındaki pantolona zıtlık oluşturacak şekilde bol duruyordu. 

Gözlerini daha sonra uyuyan delikanlının göğüs kısmına çevirdi. Aldığı her nefeste göğsü ağır ağır inip, kalkıyordu. Oldukça savunmasız ve masum görünüyordu şu an. Bir o kadar da yorgun...

Göz altlarının aldığı şişkin hal, kahve saçlı delikanlının ne kadar yorgun olduğunu ele veriyordu. "Acaba neden kendini bu kadar yoruyor?" diye düşündü içinden Barış. Gerçekten, Kaan kendini neden bu kadar yoruyordu ki? Barış bunun sebebini hala bilmiyordu. Tanışmalarının üzerinden neredeyse bir buçuk ay geçmişti ama Barış hala Kaan'ın geçmişi hakkında bir şey bilmiyordu. Bunu aklının bir köşesine yazdı. Kaan uyanınca, sebebini öğrenmeye çalışacaktı. Ama uyuyan delikanlının üzerini örtmek daha önce geliyordu şu an.

Ayaklanıp, karşısındaki krem rengi çekyatın altından kareli, kahverengi bir battaniye çıkardı. Örtüyü açıp, Kaan'ın üzerini örttü. O uyanana kadar da boş durmayacaktı tabii. Kaan geleceği için dünden yemek yapmıştı. Yemek hazırlayıp, uyandığında karnını doyurmasını sağlayacaktı. Onu izlemekten vazgeçebilirse tabii...

sarmaşık | bxbWhere stories live. Discover now