yirmi iki

5.2K 475 293
                                    

"İşte burası," dedi Barış, boşta kalan sağ eliyle karşısındaki tatlıcıyı göstererek. Sol eliyle Kaan'ın koluna girmiş, bütün yolu o şekilde yürümüştü.

Barış'ın yürüyüşü bırakıp, eliyle karşısındaki küçük tatlıcıyı göstermesiyle beraber bakışlarını yerden kaldırıp, karşısındaki küçük dükkanı inceledi. Birbirine dik iki sokağın kesişim noktasında bulunuyordu küçük dükkan. İnce ve uzundu. Dükkanın önündeki küçük ve az sayıda olan basamaklara adımını atıp, içeri girdiğinde ise pudra rengi duvarlar karşıladı onu. Açık ağaç rengi mermerlerin kapladığı zeminin üzerine yerleştirilen küçük masa ve sandalye takımları ise, dükkanın yegane tamamlayıcıları gibiydi.

Gözüne kestirdiği ilk sandalyeye yerleşti kahve saçlı delikanlı. Kollarını ise sandalyenin hemen önünde bulunan yuvarlak, mermer masanın üzerine koydu. Karşısındaki siyah sandalyeye oturan sarışının yüzünde de her zamanki gülümsemesi vardı. "Ne yemek istersin?" dedi Barış, ses tonuna yansıyan heyecanla birlikte. Kaan'la karşı karşıya oturmak bile heyecanlanmasına sebep oluyordu.

"Bilmem," dedi Kaan da ona gülümseyerek. "Waffle yiyelim mi, ne dersin?"

"Olur olur!" dedi Barış da. Daha sonra sırtını döndüğü dükkanın geri kalanına kafasını çevirip, diğer masalara tatlı servisi yapan kısa boylu, siyah saçlı kıza seslendi. "Beyza! Bir bakabilir misin?"

Aradan geçen birkaç saniyenin ardından siyah saçlı kız, Kaan ve Barış'ın oturduğu masanın dibinde bitti. Soluk pembe gömleğinin üstüne giydiği açık mavi önlük, sol elinde duran yuvarlak, kahverengi servis tepsisi, açık renkteki cildi, yuvarlak hatlara sahip yüzü ve çilleri ile oldukça şirin duruyordu. "Ne var be köle, kalk kendin al tatlını."

Barış gözlerini devirdi. "Mesai saatlerim dışındayız. Bugünkü köle sensin. O yüzden hadi abine iki tane Waffle getir." Beyza elindeki fişe bir şeyler yazdıktan sonra fişi Barış'ın oturduğu masaya bıraktı ve masayı terk etti. 

"Burada mı çalışıyorsun?" dedi Kaan. Barış'ın her cumartesi bir tatlıcıda çalıştığını biliyordu, ama geldikleri tatlıcının, Barış'ın çalıştığı yer olduğundan habersizdi.

"Evet," dedi Barış kafasını sallayarak. "Aslında seni buraya getirmemin de bir sebebi var."

"Afiyet olsun." Önlerine konan waffle tabakları ile dikkatleri dağılmıştı. Barış ise "Sağ ol köle," deyip dikkatini yeniden toplamakla yetindi. Tabağında duran waffle'dan ağzına bir lokma atıp, boğazını temizledikten sonra konuşmaya başladı. "Benimle beraber burada çalışmak ister misin?"

Kaan'ın ağzına attığı lokmayı çiğnerken duyduğu cümle, yüzüne bir gülümsemenin yayılmasına sebep olmuştu. "Ciddi misin?"

Kaan'ın ilk başta onu reddedeceğini düşünmüştü sarışın. Kaan'dan böyle bir geri dönüş almak mutlu olmasına sebep olmuştu o yüzden. "Ciddiyim tabii. Şefimle konuştum. Bir kişilik daha yerimiz var. Eğer istersen hafta sonları burada çalışabilirsin. Hem öyle olursa cumartesi günleri beraber çalışmış oluruz."

Duyduğu şey, mutluluk seviyesini oldukça yükseltmişti. Sarışın çocukla vakit geçirmek bile onu yeterince mutlu ediyordu. "Şefin nerede? Bence şimdi konuşup işi halledelim."

"Hesabı öderken konuşuruz."

*

Tatlıcıdan kalkmadan önce Şef Ahmet'le konuşup, Kaan'ın işe kabulünü sağlamışlardı. Bu güzel olayın ardından ise Barış fırsattan istifade Kaan'ı evine çağırmıştı. Yuvasına anahtarı yerleştirdiği kapıyı açarken titreyen ellerinin sebebi ise, Kaan'a söylemeyi planladığı şeylerdi. Düşüncesi bile kalbinin göğsünü dövmesine, elinin ayağının birbirine girmesine sebep oluyordu.

Kapıyı açıp, içeri geçtikten sonra eliyle salonu işaret etti sarışın. "Sen istersen beni salonda bekle. Ben birkaç dakikaya geleceğim."

Barış'ı kafasıyla onayladıktan sonra salona geçip, renklerini ezberlediği çekyatın sol ucuna oturdu kahve saçlı delikanlı. Oturduğu kısmı krem rengi ve tonlarındaydı. Kol kısımları siyaha yakındı. Muhtemelen salonun geri kalan boşluğunu dolduran krem rengi püsküllü halıyla takım olması için böyle bir çekyat seçilmişti.

Birkaç dakikalık bekleyişin ardından Barış salondan içeri girdi. Kaan'ın dikkatini çeken şey ise, Barış'ın Kaan'ın burada kaldığı gece giydiklerini giymesiydi. Gri eşofman altı, Pikachu baskılı beyaz tişört.

Çekyatta Kaan'ın sağ yanına oturduktan sonra onun gözlerinin içine bakmaya başladı. "Aynı yerde çalışacağımız için çok mutluyum."

Kahve saçlı delikanlı gülümsedi. "Ben de. Teşekkür ederim Barış. Sen cidden çok iyi bir insansın."

"Şöyle gülümseyip bana güzel şeyler söylüyorsun ya," dedikten sonra Kaan'ın sağ elini tutup, kendi göğsünün sol tarafına, kalbinin olduğu yere koydu. "Bak işte böyle oluyorum ben."

Elinin altında sarışının kalp atışlarını hissetmek, içinde bir yerleri harekete geçirdi Kaan'ın. Kalbinde filler tepişmeye başlıyordu sanki. Dili damağı kuruyordu. Konuşamayacağını, kendini ifade edemeyeceğini hissettiği için Barış'ın boşta kalan elini kendi göğsüne götürdü. Şimdi de Barış, Kaan'ın kalp atışlarını hissediyordu.

Kaan, elinin altında hissettiği darbelerin gittikçe hızlandığını fark edince, yüzüne yayılmak isteyen gülümsemesine engel olamadı. Şaşkınlık, mutluluk, heyecan, adını koyamadığı başka bir sürü his daha... Yaşadığı şeye anlam veremiyordu. Bir kalp atışı, onun gibi güçlü birinin bile dengesini bozabiliyordu. Cidden, bu kalp atışının sırrı neydi?

Sorgulayan bakışlarıyla, bir cevap almak istercesine Barış'a baktı. Barış ise elinin altında hissettiği kalp atışları yüzünden sağlıklı düşünemiyordu. "Bakma öyle oğlum, seviyorum işte. Çok seviyorum hem de. Ne yapayım? Seni görünce kalbim böyle oluyor. Midemde kelebekler uçuyor sanki. Kalbimde filler tepişmeye başlı-"

Cümlesi, dudaklarına kapanan dudaklar ile yarım kalmıştı. Kaan, dudaklarını sarışının dudaklarına kapatmış, ağır ağır onun tadına varıyordu. İki delikanlının da kalplerinde yangınlar çıkmaya, vücutlarında depremler olmaya başlamıştı.

Kaan, hayatında ilk defa böyle bir şey hissediyordu. Sevmek, sevilmek... Yabancı olduğu kavramlardı. Sevdiğin insanı hissetmek ne demek, bilmiyordu. Ta ki şimdiye kadar...

Barış da bu hislere yabancıydı. Birini sevmenin ne demek olduğunu biliyordu, ancak sevgisine karşılık bulmanın ne demek olduğunu bilmiyordu. Vücudunda çıkan yangınların sebebinin bir öpücük olmasını aklı mantığı almıyor, akli dengesini yerinden oynatıyordu.

Kaan dudaklarını Barış'ın dudaklarına bastırmaya devam ederken, elini sarışının ensesine atıp, bir yandan onu kendisine bastırmaya başladı.

Yanıyordu. Kaan'ın ona temas ettiği her yeri alev alev yanıyordu sanki. Bir yandan kendisini bu yangınlardan kurtarmak istiyor, diğer yandan onlar olmadan hayatının geri kalanını yaşayamayacağını hissediyordu.

Kaan, dudaklarını sarışının dudaklarından çektiği zaman; Barış özgürlüğüne yeniden kavuşmuş gibi hissetti. Gözlerini açıp, karşısında duran manzaraya baktı. Kahve saçlı delikanlının dudakları kızarıp, şişmişti. Göğsü hızla inip, kalkıyordu. Gözleri ise, dipsiz birer kuyu gibilerdi.

"Hissettiğim şeyin ne olduğunu bilmiyorum," dedi titreyen sesiyle beraber Kaan. "Ama hayatımda bundan daha güzel bir şey hissettiğimi de hatırlamıyorum."

-------------------

Arkadaşlar yazarken öldüm öldüm dirildim aq. Yine de olmamış gibi hissediyorum

Evet sonunda kavuştular <3

sarmaşık | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin