İlaçlar

19 6 0
                                    

Karanlık, dar koridor bir ecza deposuna aitti

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Karanlık, dar koridor bir ecza deposuna aitti. Girişinde ve çıkışında ikişer kişi nöbet tutuyordu. Uzun raf koridorlarında birer, ikişer kişi çalışıyordu. Jack üzeri buz kaplamış rafa uzanıp buzları sildi. Yüzünde gaz maskesi ve kar maskesi vardı. Başındaki berenin üzerinde Petzl marka ledli bir lamba yanıyor, bakış yönünü soğuk, beyaz ışıkla aydınlatıyordu. Beyaz ışığın aydınlattığı rafın ufak isim etiketinde ANTİBİOTİKLER yazıyordu. Jack sağ eliyle rafı kendine doğru çekti. Raf donmuştu açılmayınca sertçe çekti. Bu sefer hem raf söküldü, hem de sunta aşırı gücün etkisiyle patladı. Raflardan gelen ses depoda yankılanırken Jack homurdanarak sol gözüyle sağ eline baktı. Mekanik el takılalı altı ay kadar olmuştu. Yine de Jack mekanik eline hala tam olarak alışamamıştı. Sağ gözünün üzerindeyse eski korsan filmlerindeki gibi siyah bir deri bant vardı. Koridorun ucundan gelen ışığa doğru döndü. Onu kontrole gelen Juka'ya sağ elini kaldırdı. Juka başını iki yana sallayıp dahili telsizden ekip arkadaşlarına, "Her şey yolunda, benim sakarlığım," dedi.

Jack neredeyse bir aydır protezleriyle dolaşıyor, etrafındaki insanlar çalışırken o sıkıntıdan patlıyordu. Bu yüzden bu göreve gönüllü olmuştu. Juka, Jack'e kefil olmuş, böylece Jack Vakıf savaşçılarından oluşan gruba katılabilmişti. Jack hala büyünün varlığına hala alışamamıştı. Usulca iç çekip, yere dökülen paketleri yerden alıp yanında getirdiği spor çantasına doldurdu. İlaç depoları, yiyecek ve yakıt depoları gibi yerler son zamanlardaki hedefleriydi. Kanada'nın hava şartları afetle birlikte neredeyse kutup şartlarına ulaşmıştı. Bu ruhsuz sayısını çok azaltmıştı ama yaşamak da zorlaşmıştı. Türk depoları doldurup onları büyü ile koruma altına alma kararı almıştı.

İşi biten Jack diğerlerine katıldı. Çoğunun çantası doluydu ancak bazıları boş çantalarla gelmişti. Stella adındaki kadın, "Plazmalar soğuktan patlamış," diye homurdandı. Yüzünü kaplayan bir maske kullanıyordu, maskeler dışarıya çıkanlar için zorunluydu. Vakıf üyeleri virüsten korunuyordu. Bu vakıfın zorlu ve eğitim sürecinin bir hediyesiydi. Ergenliğe erişen öğrenciler vücutlarına koruyucu büyü simgelerini dövme olarak yaptırırdı. Bu orta çağı kavuran kara veba döneminden beri böyleydi. Ancak hastalanmamaları hastalığı taşımadıkları anlamına gelmiyordu. Bu yüzden maske kullanıyor, giriş ve çıkışta sıkı kontrollerden geçiyorlardı.

Grup bir araya gelip depodan çıktığında otuz iki kişiydi. Buz kaplı binalar boş, terk edilmiş halleriyle garip buz devlerine benziyorlardı. Dondurucu rüzgarlar arlarında dolaşırken kırık pencerelerin oluşturduğu boşluklar uğulduyor, sahiplerinin başlarına gelenler için ağıtlar tutuyordu. Juka, Jack'in işaretiyle dahili telsiz kanalını değiştirdi. Hala hafifçe topallayan Jack, "Bana şu büyü işini anlatacaktın," dedi.

Juka tam Jack'in önündeydi. O muhafız olarak tüfek, Jack taşıyıcı olarak spor çantası taşıyordu. Juka çevresini kontrol ederek, "Her şey medeniyetten önce başlamış. Bizim yazılı tarihimize göre başka bir sistemden gelmişiz. İlk kolonimiz Atlantis'miş."

"Atlantis mi? Bizim bildiğimiz Atlantis mi?"

"Evet, o Atlantis. Büyü sayesinde denizin üzerinde kalan, medeniyetin başlangıcı. İlk kapıda oradaymış," dedi Juka çatık kaşlarla.

"Kapı ne?" diye sordu Jack merakla.

"Tahmendar kapıları, kapılar uzayda, hatta boyutlar arasında yolculuk etmeye yarayan geçitler. Kara deliklerin kontrollü ve zararsız halleri ama asıl özellikleri ilk geldiğimiz boyuttaki büyü enerjisini bu boyuta aktarmak."

"Anlamadım. Bu dünya da büyü yapamıyor muydunuz?"

"Kapılar kapanmadan önce büyücüler kapılardan akan güçle rahatça büyü yapabiliyorlarmış. Salt, kullanılmaya hazır güçleri varmış. Elbette güce her hakim olan ahmak gibi bir süre sonra zalimleşmişler, kendilerini tanrı gibi görmeye başlamışlar. Kendilerine Zeus, Apollon​, Ra gibi isimler koymuşlar. Kendilerine dev tapınaklar ve sunaklar yaptırırlarken diğerlerini köle haline getirmiş. Ama diğer tarafta bir şeyler olmuş ve kapılar kapanmış."

Jack gülerek, "Bu salaklar da köleleriyle yüz yüze mi kalmış?"

Juka da gülüp, "Aynen öyle olmuş. Ancak büyü kaynağının kesilmesi büyücülerin gücünü tamamen kesmemiş. Bazıları kendilerini üzerlerine çullanan kölelerden kurtarmış. Ancak çoğu kara adamların elinde ölmüş."

"Kara adamlar?"

"Evet, büyücülerden intikam almak isteyenlerin kurduğu gizli bir örgüt. Piramitler kadar eskiler ve onlarda büyü kullanabiliyor."

"Anlamadım?"

"Kara adamların en büyük özellikleri düşmanları gibi kendilerini büyü ile donatmış olmaları. Başka türlü bir büyücüyle baş edemezlerdi."

"Mantıklı. Peki Atlantis'e ne oldu?"

"Atlantis'i sulardan yükselten büyü gücüymüş. Büyü gücü kesilince Atlantis sulara gömülmüş," dedi Juka. Bu sırada kaleye yaklaşmışlardı. Dönüp Jack'e baktı. Genç adam her geçen gün protezlerine daha çok alışıyordu. Onlarla hareket edebilmek için çok çaba sarf ediyor, neredeyse her dakikasını buna harcıyordu. Yakında hazır olacak ve yola çıkmak isteyecekti. Genç adam ister istemez maskesi ardından gülümsedi. Aslında kimseye söylemese de Juka da eve dönmek istiyordu.

Kristal Gül SerisiWhere stories live. Discover now