-7-

25 1 0
                                    


Günler ilerliyor, herkes hayatına devam ediyordu. Fırat bey, klinikte tahminimizden birkaç gün uzun süren istirahatinden sonra köpeği Rüzgar'ı almaya gelmişti. Çok şükür Rüzgar artık iyiydi. Giderken Fulya Abla ve bana teşekkür etmiş herhangi başka bir sorunları olursa direk bizim kliniği tercih edeceğini söylemişti. Fırat;

"Oğlumun her kontrolünde size geleceğim. İşinin ehli olduğunuz belli. Görüşmek üzere." Dedi ve klinikten çıktı. Fulya Abla ile rutin işlerimizi yaparken gün geçip gitmişti. Akşam olduğunda Fulya Abla evine gitti. Bugün Devrim gelip Golden'ı alacağı için bende köpeği teslim edip dükkanı kilitleyecektim. Golden her zamanki gibi neşeliydi. Yalanımı sürdürebilmek için ona birkaç test yapmıştım ve sağlığı yerindeydi. Devrim neredeyse her gün Golden hakkında bilgi almak için beni aramıştı. Biraz sık boğaz edildiğim doğruydu ama bundan hoşnutsuz da değildim. Birkaç dakika sonra kliniğin kapısı açıldı ve içeriye Devrim girdi. Sahibini görür görmez üstüne atlayan Golden'ı gülümseyerek kucakladı. Üzerindeki siyah takım elbisesiyle gene gözümüzü bayram ettiriyordu. Golden'ı kucağından indirip yanıma geldi.

"Nasılsın, nasıl geçti günün?" dedi. Gülümsedim.

"İyiyim. Klinikte rutin yoğunluk işte. Sen nasılsın? Yorgun görünüyorsun." Dedim. Göz bebeklerinin beyazı hafif kanlanmıştı.

"Öyleyim. Şu sıralar çok fazla işle uğraşıyorum. Birden çok sektöre yön vermek insanı bazen çileden çıkarıyor. Bazen babamın izinden gitmediğim için pişman oluyorum." Dedi. Devrim Tahsin amca gibi sadece tekstil alanına değil birden çok sektöre yönelmişti. Bu sayede şirketin değerini kısa zamanda katlayarak yükseltebilmişti. Fakat bu her zaman fazladan iş yükü getiriyordu. Gençliğini şirkette ofisinde harcıyordu. Onun için endişeleniyordum ama kendi sağlığı onun pek umrunda değildi.

"Devrim, ara vermeyi neden hiç düşünmüyorsun? Sen yokken de insanlar birçok şeyi halledebilirler. Bana diyorsun ama sende kendi sağlığına önem vermiyorsun " dedim. Göz gözeydik. Yüzünden sıkıntılı bir gülüş geçti.

"Emin ol ara vermeyi bende çok istiyorum ama Doğa tecrübe kazanana kadar bu pek mümkün görünmüyor. Bazı meseleleri kardeşimden ve kendimden başka kimseye emanet edemem Zeynep." Dedi. Anlayışla başımı salladım. Ne diyebilirdim ki? Bir sürü olay atlatılmıştı. Bir şirketi hele de Devrimlerinki kadar büyük bir şirketi ayakta tutmak zordu.

"Sen sormadan söyleyeyim. Golden gayet iyi bütün testleri güzel çıktı telefonda da bahsettiğim gibi. Evine dönebilir." Dedim. Devrim;

"Sevindim. Zaten benim oğlum kolay kolay hasta olmaz." Dedi. Dükkanı kapatıp kepenkleri indirdim. Devrim eve kadar bırakmayı teklif etse de onu geri çevirdim. Saat daha 7 sularıydı ve evim beş dakikalık mesafedeydi. Bir sorun çıkmazdı. Birbirimize iyi akşamlar dileyip ayrıldık.

Ertesi gün izinliydim. Stajyerler sağ olsun normalde sadece Pazar günleri izinliyken artık hafta içi bir gün daha izin kullanabiliyordum. Funda abla da yeni öğrencilere bir şeyler öğretmekten mutluluk duyuyordu. Kahvaltımı ederken telefonum çaldı. Arayan Doğaydı.

"Günaydıın. Nasılsın bakalım bu sabah?" dedi.

"Çok iyiyim. İzinliyim, oturmuş kahvaltı ediyorum. Sen napıyorsun?" dedim. Ofladı.

"İşlerle meşgulüm ne yapayım. Allahtan zebanimiz Ahmet bey ilerleme kaydettiğimi söylüyor da çabalarımın boşa gitmediğini biliyorum." Dedi. Gülümsedim. Zavallı adam kim bilir Doğa'nın dilinden neler çekiyordu.

"Ha bu arada seni önemli bir şey için aradım. Biliyorsun ki her sene şirket daveti düzenliyoruz. Bu sene için de Cuma günü olmasına karar verildi. Ne giymeliyiz?" dedi. Şaşkınlıkla cevap verdim.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jul 03, 2020 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Sonumuz Ne Olacak?Where stories live. Discover now