ellerin kaburgama şifâydı ibrâhim,

128 26 4
                                    

yüreğine sinen her sancı, benim kutsalım yusuf. sen gittiğin günden beri, zaman benim omurgamı eğip kaburgana yama yaptı. dünyam, omzunun kıyısı oldu hep. söyleyemedim.

yirmi üç ekim,
1983.

saat on ikini vuruyordu. rüzgâr tüm insanlığın yükünü almış, boynunu eğmişti. yollar yürümek için fazla dar, yüreğini emanet edecek avuç bulmak ise oldukça meşakkatliydi o vâkitlerde.

lâkin, ayşegül yüreğini bir adamın avuç içlerine bırakıp savaşa yollamıştı gözünü kırpmadan. gözünü kırpmaması, sevdiğinin gittiği yolda kalmasındandı bakışlarının. sanki gözünü ayırsa, tüm bu masal bitecek. ibrâhim hiç dönmeyecekti.

yatağından kalkıp, salona geçti usulca. annesinin yakın bir dostunun oğlu, misafirliğe gelecekmiş bir kaç haftalık. üstelik polismiş. babası itiraz etse de, çok dayanamamış, kâbul etmişti mecbur. ayşegül bir şey dememiş, çok önemsememişti.

salona girdiği an ayşegül, dış kapı vuruldu. babası gidip kapıyı açtı, usulca. selamlaşıp, içeri girdi bir oğlan. ayşegül, kenarda sessizce izledi onları. yanına gelip, “esselâmun aleyküm,” dediğindeyse, “aleyküm selâm,” diye karşılık verdi sade bir tebessümle.

kısa saçları, bembeyaz teni ve kalın kaşları ile bir polisi andırmıyordu yüzü. ayşegül'den bir kaç yaş büyük olmasına karşın, dik ifadesi ile fazla olgun görünüyordu. bakışlarını kaçırıp, hiç bir yere dikiyordu aniden. içeri girdiği andan beri, epey ciddiydi ifadesi. lâkin, babası ile sohbetleşmeye başlar başlamaz ayşegül'ün görebildiği kadarı ile yüzü gülüyordu.

ayşegül önemsemedi, yemeğini yiyip, odasına kaçtı hemen. pencere kenarına dizdiği ayçiçeği'ni okşadı elleri ile.

“ibrâhim,” dedi kısık ve tenhâ sesi ile usulca. “hasretinin yüreğime açtığı yangını bir görsen, bir duysan. yanımda olup, sesimi duysan ibrâhim. ayçiçeği'm, deyiversen. avuç içlerimden öpsen, sana çiçek açsa ellerim. oysa sen, şimdi hangi kederin eteğine çiçek ekiyorsun kim bilir.”

gece düşmüştü. evde herkes yatmış, sessizlik çökmüştü. ayçiçeği tebessümü yüzünden eksik etmeksizin, mürekkebini alıp, yazı başına geçti usulca. ibrâhim'ine mektup yazmaya başladı.

“ibrâhim,
ellerinden,
gözlerinden,
yüreğinden sakındığın o taşın nahifliğinden öpüyorum.

ibrâhim, avuçlarıma ölüm gibi bir hasret sindi biriciğim, baş edemiyorum. her nefes alışımda, ciğerlerime dolan sancının yegâne sebebi, hasretin.

yüzüne, sözüne, yazına hasretim. sen herşeyden evvel, benim çocukluğumsun ibrâhim.

çocukluğumu yitirmiş gibi hissediyorum, ibrâhim.
umarım,
umarım,
herşey bittiğinde,
ağır bir yenilgi sızmaz omuzlarıma-”

kapısı tıklatıldı. ayşegül heyecânla önündeki herşeyi sıkıştırıp üstünü örttü. ardından kapısını açtı. karşısında, bir kaç saat evvel eve gelen cihângir'i buldu. çekindi, “efendim,” diye kısık sesle sordu adamın yüzüne karşın.

“şey, ayşegül, ben uyuyamadım da. belki, biraz konuşuruz dedim. uygun mudur?”

yutkundu ayşegül. yüzüne ince bir tebessüm indirip başını salladı hafifçe. balkon kıyısına geçti ikisi de. vâktin nasıl geçtiğini anlamadan, gece üç buçuğa kadar sohbet ettiler. bir dost gibi, ince bir nahifliğin gölgesinde.

fakat ayşegül, o gece ibrâhim'e yazdığı mektubu tamamlamayı unuttu. ibrâhim'in yüreği sızladı. ayşegül, duymadı.

11 eylül, 2020
22:43.

ibrâhim ayçiçeği için sakladığı taşı yangının ortasına atmışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin