OĞUL (3.BÖLÜM)

4.1K 111 7
                                    

Nehir, Karahan'ın ölüm gibi kokan cümlesini kulaklarından silemiyordu. Kulakları tıkanmış sadece o cümleyi duyuyordu. Koluna dokunan elle yerinde irkildi. Koluna dokunanın babası olduğunu görünce bir rahatlama geldi. 

"Kızım iyi misin?" İyi değilim diye haykırmak istese de yapamadı. "İyiyim baba." Nehir her ne kadar iyiyim dese de babası onun içinde kopan fırtınaları anlamıştı. Ayla hanım dayanamamış kızına sarılı verdi, kokusunu içine çekti. Ne kötü bir gece diye düşündü. Dicle Evliyaoğlu'nun yerinde kimse olmak istemezdi zira o da istemezdi. Bencilce gelecekti ama Ayla hanım çocuklarının yaşadığına şükrediyordu. Her ne kadar bir evlat yitip gitse de insan kendi çocuklarını düşünmeden alamıyordu. 

"Suzan nerede Nehir?" Nehir annesinden ayrılmış, babasının sorduğu cevabı yanıtladı. "Sakinleştirici verdiler, uyuyor." Nihat ağa hüzünle bakıyordu. Suzan direk kendisine gelseydi belki her şey daha farklı olacaktı. 

"Nehir bizi Suzan'a götür."

 Anne yüreği dayanamadı aceleyle Nehir'i önüne katıp yürümeye başladı. Nehir odanın önüne gelmiş, Suzan'ı uyandırmamak için kapıyı sessizce açtı. Ayla Hanım içeriye girmiş, kızını gördüğü an göz yaşları firar etmişti. Kızının üzerinde Cihan'ın kanı vardı. Bu kan nasıl geçerdi ki. Bu kan, konağı boğacaktı hem de ne boğmak. Nihat ağa ağlamasa da yüreği kan ağlıyordu. Bu yaşananlar sanki hayal gibi geliyordu, ne yapacağını ne söyleyeceğini kestiremiyordu. 

"Nehir, Kadir..." Nehir abisinin ismini duyunca irkildi. Tamamen aklından çıkmıştı. Neredeydi ne yapıyordu? "Kaçtı baba ama nerede olduğunu bilmiyorum." Derin nefes alıp verdi. "Baba, Evliyaoğlu'lardan önce bulmamız gerek." Babası Nehir'in haklı olduğunu biliyordu. İlk onlar bulursa öldüreceklerine emindi.

 "Adamlar her yere bakıyor, keşke bütün bunlar olmasaydı. Kadir, bizi öyle bir ateşe attı ki bu ateş daha da sönmez." Nehir, acıyla bakışlarını yere indirdi. Biraz daha erken gitseydi abisini belki durdurabilirdi. Ama keşke demek yetmiyordu işte. "Abimi bulup polise teslim etmeliyiz." Anne ve baba bunun olması gerektiğini biliyor ama işte yürekleri canlarını yakıyordu. "Biliyorum kızım....teslim etmeliyiz." Ne kadar zor çıkmıştı o kelime. Ayla Hanım, Ah Kadir sen ne yaptın diye içinde hayıflandı.    

 Diğer tarafta ise acı içinde kıvranan bir aile vardı. Cihan'ı son kez görmek istemişlerdi, bu yüzden morga inmişlerdi. Kapının önünde öylece duruyorlardı. Kimsenin girmeye cesareti yoktu, ama biri yapmak zorundaydı. Bu işi Karahan üstlendi. 

Sakin kalmaya çalışarak açılan kapıdan ilk o girdi. Onu ilk soğuk karşılamıştı. Sonra üstü örtülü Cihan'ı gördü, kalbi o an sıkışmaya başladı. Gözünden sakındığı kardeşi oradaydı. Arkasından diğerleri de girmişti. Dicle hanım'ın ağlaması daha da arttı. Gözlük yaşları oluk oluk akıyordu. Zira Zeliha da annesinin durumundaydı. Azat donuk gözlerle bakıyordu. Mehmet ağa da ağlıyordu. 

Dicle hanım oğlunun yüzünü görmek için örtüyü açtı. Açtığı gibi yüzüne sarıldı. "Oğluuum nereye gittin oğlum, ben daha sana doyamadan nereye gittin." Zeliha acısana rağmen annesini tutmaya çalışıyordu. "Sen buraya ait değilsin oğlum. Kalk gidelim Cihan'ım. " Annesinin feryadına dayanamayan Karahan arkasını döndü. Dicle hanım oğluna sarılmış kaldırmaya çalışıyordu. 

Mehmet ağa yanına geldi. "Dicle yapma." Dicle hanım yaşlı gözelerle kocasına baktı. "Mehmet, Cihan'ımı aldılar. " Mehmet ağa karısını zar zor çekmiş dışarıya çıkarmıştı. Zeliha son kez abisine uzun uzun baktı sonra dışarıya çıktı. Azat sakinlikle Cihan'ın yanına geldi. Cihan'ın alnından öptü. "Sana kıyanların, hayatlarını  cehenneme çevireceğim. Andım olsun gün yüzü görmeyecekler." Azat'ın sol gözünden akan yaş, acının yaşıydı. İçindeki öfkeyle beraber dışarıya çıktı. 

SIZIDonde viven las historias. Descúbrelo ahora