-23-

131K 5.6K 4.5K
                                    

Biz geldik! Aslında daha bugün panoda bölümü yetiştiremeyeceğimi söylemiştim. Ama tahmin ettiğim gibi olmadı. Tatlı, orta uzunlukta bir bölüm oldu. Tüm bölümleri yazarken aklıma sadece tek bir şey geliyor. DÜĞÜNE ÇOK AZ KALDIIII!❤️

Çok heyecanlıyım.

Yazım hataları için kusura bakmayın. Son üç bölümü düzenleyemedim henüz. Onlara bakarken bu bölümü de elden geçiririm :)

Sizi burada daha fazla tutmuyorum, iyi okumalar diliyorum. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum :)

*-*-*

Albert Camus Yabancı kitabında şöyle bir soru yöneltiyor; "Bu dünyayı bu kadar çok mu seviyorsunuz?"

Sevgili Albert;

Ben bu dünyayı deli gibi seviyorum. Bu dünyayı, uğruna arka koltukta emniyet kemeri takacak kadar seviyorum. Bana sunduğu toz pembe her şeye inanıyorum. Onun bana verdiği şeyler için Tanrı'ya dualar ediyorum. Ondan ayrılmamak için kendime çok iyi bakıyorum. Ona zarar vermemeye çalışıyorum. Ona ait her şeyi yiyorum, içiyorum ve israf etmiyorum. Sevgili Albert, benim dünyam nefes alıyor. Onu seviyorum. Onu sevmeye kelimelerim yetmiyor. Asıl sorman gereken soru şu "Bu dünyayı sevmeden nasıl durabiliyorsunuz?"

Ferhan'ı kimsenin sevmesini istemiyorum ama onu sevmeyen kadınlara da hayretle bakıyorum. Nasıl ona aşık olmadan durabiliyorlar?

Şoku atlatmış olacak ki dünya ile olan bağlantımı kesti. Dudaklarımızı ayırdı.

Aramızda esen rüzgar ıslak dudaklarımı sızlatırken bana ömür, dünyalılara ise çok kısa gelen bir süre sonra "Aysima!" diye adımı inledi ve elini yanağıma koyarak dudaklarımızı yeniden birleştirdi.

İşte o an anladım ki dünya gerçekten ondan ibaret. 20 yıldır nefes alıyorum, ciğerlerim bir nefese bu kadar mahrum kalmadığı gibi hiçbir hava da ciğerlerimi onun soluğu gibi tatmin etmedi. Eridim, Ankara'nın kuru sıcağında toprağa onun avuçlarında karıştım.

Benim öpücüğüm bir temastan ibaretken onun öpücüğü alt dudağımı kavrayan, bana gelecek vadeden bir öpüştü. Belki birileri bizi görse basit bir öpüşme olduğunu düşünecek hatta bizi kınayacaktı. Oysa benim için bu hayatta yaşıyor hissettiğim tek andı.

İnanın bedenimin yarısını toprağa gömüp taşlasalar, gıkım çıkmazdı.

Elimi yanağına götürdüm. Arkaya dönmekten boynum ağrısa dahi, umursamadım. Bu sefer şok olan bendim hiç şüphesiz. Benim başlattığım öpücüğü o devam ettiriyordu.

Alt dudağım uyuştu, nefesim yetmez oldu. Vücudum soğuk soğuk terlemeye başladı. Kalbim ritim bozukluğunu sonuna kadar hissettirdi.

Yine de geri çekilemedim.

Yapamazdım ki.

Dudaklarımızı ciğerimin ve kalbimin feryadını duymuş olacak ki, ayırdı. Alnını alnıma yasladı. Dudaklarının arasından firar eden ıslak nemli ve az önce içime çektiğim nefesi burnumun ucuna çarpıyordu.

Alt dudağım öyle şişmiş hissi veriyordu ki, bir an kapatamayacağımı düşündüm.

"Gözlerini aç." Diye fısıldadı. Konuştukça kasıklarım sancıyordu.

Beni dudaklarımdan öpmüştü, içim titremişti. Bunu nasıl yapabilirdi?

Ne zaman kapattığımı bile kestiremediğim gözlerimi araladım. Yeşil gözleri alev almış, ateşin kızıllığını siyahın yoğunluğunu kucaklamıştı. Üstü dudağı parlak kırmızı ve ıslak duruyordu.

AĞAÇKAKANWhere stories live. Discover now