Scene 6

601 58 68
                                    

Dedikodular hızlı bir şekilde öğrenciler arasında yayıldı. Bıçaklanan kız tıp okuyordu. Birinci sınıf öğrencisiydi ve o gün dersi geç bitiyordu. Neden edebiyat fakültesinde olduğunu ve oraya nasıl geldiğini hatırlamıyordu. Hatırladığı tek şey ona doğru gelen canlı bir gölgeydi.

Doktorlar onun şok yüzünden hafızasında bir karışıklık olduğunu söylüyorlardı. Öğrencilerden bazıları onun gerçekten bir gölge veya bir hayalet gördüğüne inanıyordu. Bunlardan biri tabii ki Win'di.

Polis kamera kayıtlarını inceledi. Ne kızın bıçaklandığı ne de ihbar edildiği anın kayıtları yoktu. Sanki kameralar o an bilerek bozulmuş gibiydi. Gölgeye inananlar için yeterli bir kanıttı ama polis için ortada iyi planlanmış bir cinayet teşebbüsü vardı. Kızı sorguladılar ama kızın ne düşmanı ne de ona takıntılı eski sevgilisi vardı. Ailesinden gizleyecek hiçbir şeyi de yoktu, ailesi hakkında her şeyi biliyor ve ona destek oluyordu. Şanslı bir kızdı.

Belki de bunu kıskanan biri vardı. Ailesinin ona sağladığı rahatlığı kıskanan manyak ruhlu biri onu öldürmek istedi.

Hayır hayır, portredeki adam bedenini ele geçirmek istediği için ona saldırdı.

Aşağıdaki tünellerdeki vampir kıza aşık olmuş ve onu kendisinin yapmak istemiş de olabilir.

Kız belki de o canavarı gördü. Canavar ifşa olmak istemediği için onu öldürmeye çalıştı.

Of, hayır, kız gölge gördüğünü söylemişti ya! Avize yüzünden ölen kişinin hayaleti olmalı bu!

Dedikodular böyle dolaşıyordu her yerde. Sosyal medyada, arkadaş gruplarında, okulun blog sayfasında. Her yerde yeniden bir hayalet dedikodusu başlamıştı ve Win, bu bıçaklanma olayını Bright'la buluşmak için Siam'a giderken otobüste öğrenmişti. Off, gruba yazmıştı. Dördü bunun hakkında konuşurken Win hiçbir cevap vermeden sadece yazılanları okumuş, neden cevaplamadığı Tay tarafından sorulunca dışarıda olduğunu söylemiş üstüne de okumadığına dair yalan söylemişti. Ama okumuştu ve yeniden Tay ya da diğerleri tarafından hayaletin gerçek olduğuna dair düşünceleri yüzünden alaya alınmak istemiyordu.

Otobüsten indiğinde Bright'ı arayıp nerede olduğunu sordu. Bright, alışveriş merkezinin önündeydi. Win'i gördüğünde el salladı ve Win de karşılık verdi.

"Selam!" dedi Bright. "Selam" diye karşılık verdi Win gülümseyerek. "Önce biraz dolaşalım ve kuzenim için hediye bakalım. Sonra yemek yeriz, olur mu?" dedi.

"Bana uyar." dedi Win. "Hadi içeri girelim o zaman, biraz üşüdüm." dedi Bright.

"Çok beklettim mi?"

"Hayır, beş dakika falan oldu. Yine de üşümek için yeterli bir süre." diye yanıtladı Bright. Beraber içeri girdiler ve kararlaştırdıkları gibi ilk önce Bright'ın kuzeni için hediye baktılar. Kuzeni henüz dört yaşında bir kızdı. Ona oyuncak mı alsa yoksa kıyafet mi karar veremiyordu. Oyuncakçıya baktıklarında Bright içine sinen bir şey bulamadı. Birkaç kıyafet mağazasına girip çocuk reyonuna baktıklarında bir şeyler bulsa da her seferinde başka yerlere de bakmalarını söylüyordu. Bu süre boyunca Win hep somurtarak yanında geziyor, bu durum Bright'ın canını sıkıyordu.

Bir mağazaya daha girdiklerinde ve kız çocukları için kıyafetlere baktıklarında Bright en sonunda sordu: "Sıkıldın mı?"

"Ha? Hayır." dedi Win. "Sıkılmış gibisin. Ya da aklını bir şey kurcalıyor?" Askıdaki kıyafetlere tek tek bakarken konuşmuştu Bright. Dudağını tereddütle ısırarak ona bakan Win "Aslında evet, kafamı kurcalayan bir şey var." dedi. Bright'a her şeyi anlatabileceğini hissediyordu nedense. "Nedir?"

Le Fantôme de l'Opéra (BrightWin) Où les histoires vivent. Découvrez maintenant