Scene 19

469 49 49
                                    

Öğlen vakti, güneş göğün tepesinde duruyor ve hafif bir rüzgar etrafta esiyorken Bright, yanında Off, Talay ve Tay ile birlikte yürüyordu. Win şu anda dersteydi, New ise kampüste bile değildi. "Orada," dedi Off başıyla işaret ederek. Masaların birinde, arkadaşlarıyla beraber oturan Mean onlarla gülüşüyor, önündeki yemeğinden çatalıyla lokmalar alıyordu. 

Bright, sağ elini yumruk yaparak sol elinin avuç içine bastırarak parmak kemiklerini kütürdetti. Daha sonra aynısını sol eli için yaptı. Adımlarının hızını değiştirmeden büyük soğukkanlılıkla ilerledi ve Mean ile arkadaşlarının masasına geldiğinde beklenmedik bir atakla çocuğun önündeki tabağı tutup onun üstüne fırlattı. "Hey ne yapıyo-" ama Mean konuşmaya fırsat bulamadan Bright onu yakasından tutup kaldırdı ve sert bir yumruk çaktı. Mean, dengesini kaybedip geriye doğru sendeleyecekken Bright buna izin vermedi. Mean'in diğer iki arkadaşı bu olayla ayaklansa da Off ve Tay onların kollarını arkalarında birleştirerek hapsetmişlerdi. "İşe karışmayın." dedi Talay o ikisine ciddi bir sesle ve masanın üstüne oturdu. 

Yemekhanede herkes o ikisini izliyor, bazıları video çekiyordu. "Seni piç," dedi Bright gözü dönmüş bir şekilde. "Seni öldürmemem için tek bir sebep bile yok. Win'in vicdanına yat kalk şükret anladın mı beni, orospu çocuğu?" Mean ona karşı atak yapmaya çalıştı. Buna sinirlenen Bright onu sertçe yere fırlattı ve bir tekme geçirdi. "Bir daha," dedi, eğilip yakasından tuttu. Çocuğun burnu kanıyordu. "Bir daha sevgilime herhangi bir ters hareket yap, ters bir şey söyle, seni benim kendi vicdanım bile kurtaramaz, anladın mı? Ona bakmaya bile yeltenmeyeceksin. Anladın mı?" Bright cevap alamayınca sinirle yumruğunu kaldırdı "ANLADIN MI?" diye bir daha yineledi. "ANLADIM! Ö-ÖZÜR DİLERİM!" dedi.

"Güzel." dedi Bright ve yakasını bırakıp doğruldu. Saçını düzeltip olayları ön saflarda izleyen bir kıza döndü. Bu Soda'ydı. "Sen," dedi parmağını ona kaldırarak. "Win'e, sevgilime, bir daha zarar verecek bir hareket yaparsan sana bir daha kibar davranmam." Dönüp arkadaşlarına baktı ve gitmelerini işaret etti.

Win, Bright'ın Mean'i patakladığı videoyu on dakika sonra dersteyken gördü. O sırada orada olan bir tanıdığı bunu videoya çekmiş, ona yollamıştı. Win, gizlice o videoyu izlemişti. Hoşuna gitmediğini söyleyemezdi. Bright'a sahip olduğu düşüncesi onda daha da güven yaratmış, suratında aptal bir sırıtmaya dönüşmüştü.

Dersten sonra gidip sevgilisini buldu. "Hey!" diye seslendi, hafif adımlarla yanına gidip ona sarıldı. "Bir arkadaşım Mean'i dövdüğün videoyu attı." dedi kulağına.

"Oh..."

"Biraz vahşice olmuş sanki?"

"Üzgünüm. Sadece tehdit edip gözünü korkutmak istemiştim," Win'i belinden tutmaya devam ederek geri çekildi. "Ama sana bulaşmış olduğu gerçeği beni o anda deliye çevirdi."

"İyi vurmuşsun" dedi Win. "Rahatladım ve hoşuma gitti ama bir daha kavga etme böyle. Başına bela alacaksın."

"Aldım zaten. Rektör benimle görüşmek istiyor."

"Ah Tanrım... Ne diyeceksin?" Win'in içine ansızın endişe tohumları doğdu. "Endişelenme." dedi Bright. "Ama rektör bizi öğrenirse-"

"Peşimize atlılar salıp bizi öldürtür mü?"

"Bu, komik değildi."

"Özür dilerim. Meraklanma Win, hiçbir şey olmayacak." Onun gözlerinin içine baktı. "Bana güven sadece. Öğrenmesine izin vermeyeceğim. Hem öğrense bile ne olacak ki? Okulda bir sürü bizim gibi çift var. Farkında olmadıklarını sanmıyorum."

"Haklısın." dedi Win. Sevgilisine sıkıca sarıldı.

***

Hava kararmaya başlamıştı, güneş yavaş yavaş batarken Win hâlâ dersteydi. Arkadaşları ve sevgilisi evlerine dönmüştü bile. Bugün dersi geç bitiyordu. Kış mevsiminde oldukları için gün erken kararıyordu. Dersin sonlarına doğru, defterine not alırken telefonuna bir mesaj geldi. Mesajı gönderen kişi Saint'ti. 

Le Fantôme de l'Opéra (BrightWin) Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu