öyle sev ki beni, mey diye içeyim - final

1.1K 163 209
                                    

suna, sabah gözlerini açtığında ona bakan osamu'yla karşılaştı. "günaydın."

çekik gözlü oğlanın yanakları ısındı ve aklından tek bir şey geçti; osamu, dün olanları hatırlıyor muydu? "günaydın. başın ağrıyor mu?"

miya kafasını sağa sola salladı. "hayır. aç mısın?"

rinatarou kafasını salladı. "evet. yemek yapar mısın?"

"tamam." osamu, suna'nın yemek yapamadığını bildiği için kabul etti. yataktan kalktı, gerindi ve tam odadan çıkacakken durdu. "rin?"

"efendim?"

osamu arkasını dönüp ona baktı. "kıyafetlerim... neden değişmiş?"

bununla birlikte suna, osamu'nun dün yaşananlardan hiçbirini hatırlamadığını anladı. kalbi acıyla sızladı. dün gece keyifli vakit geçirmişlerdi ve suna bunu hatırlamasını isterdi, fakat anladı. osamu dün o kadar içmişti ki, olanları hatırlamaması normaldi.

"dün çok içtin ve kıyafetlerinin üzerine kustun. ben de sana kendiminkileri giydirdim." soyunduğunu söyleyip onu utandırmak istemedi.

osamu kafasını salladı ve aşağıya indi. suna ise yatakta biraz oyalandı. dün yaşananları unutmamak ister gibi kafasında tekrar tekrar hatırlattı kendine. miya'nin hatırlamaması onu üzdü fakat sorun değildi.

yanında osamu olsun, bu ona yeterdi.

o da yataktan kalktı, ellerini yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı. baş ağrısı başladığında mutfağa indi. ilaçların olduğu dolabı açtı ve ağrı kesici içti.
"başın mı ağrıyor?" osamu sorduğunda rintarou kafasını salladı.

"senin nasıl ağrımıyor ki? benden daha çok içtin." renkli gözlü oğlan homurdandı.

miya önündeki tavaya yumurtaları kırarken tebessüm etti. "ben içkiye dayanıklıyım."

"kesinlikle öylesin." suna onunla dalga geçtiğinde osamu bunu anlamadı. bir süre yemek yapan gencin yanında bekledikten sonra sofrayı hazırlamak için bir örtü aldı.

yemek yazır olduğunda oturdular ve yemeğe başladılar. aniden suna'nın aklına bir şey takıldı. "samu?"

"noldo?" ağzında yemek varken konuştuğunda renkli gözlü oğlan kıkırdadı.

"merak ettiğim bir şey var," dedi bir elini yanağına koyarken. "tsumu'nun sarhoş hâli nasıl oluyor?"

"argh, gerçekten!" ağzındakileri yuttuktan sonra söyledi. "onun sarhoş hâli aşırı çekilmez oluyor."

"nasıl yani?"

"aptal tsumu, birkaç bardak içtikten sonra yüzü ifadesizleşiyor ve konuşmayı kesiyor! ne ara kafayı bulduğunu anlayamıyorsun bile." kaşları sinirle çatıldı. "bak, insanlar genelde dertleşmek için içer, değil mi? bunu tsumu'yla yap ve gecen berbat olsun. o salağa sarhoşken bir şey anlatmaya çalışıyorum ve boş boş yüzüme bakıp 'sen aptal mısın?' gibi şeyler söylüyor. yetmezmiş gibi aldığımız her şeyi yiyor!"

suna duyduklarına inanamadı. "ne?"

"onunla içmek hayatında yapacağın en büyük hatalardan biri olur. dün akşam onu çağırmadığın için şanslıyız."

"yani siz..." rintarou, gülmemek için dudaklarını ıssırdı. "siz, sarhoş olunca birbirinizin kişiliğine mi bürünüyorsunuz?"

"ne demek istiyorsun?" gri saçlı miya, dik dik ona baktı.

"yani, sen sarhoşken çok fazla gülüyorsun, ağlıyorsun ve, şey, duygusallaşıyorsun demek istiyorum, evet. tsumu ise tam tersine durgunlaşıyor sanırım." suna açıkladığında osamu gözlerini kırpıştırdı.

"ben... ağladım mı?" kafası karışmış gibiydi. "neden?"

"ah, yani," suna ne demesi gerektiğini bilemedi. "sadece, biraz dolmuştun sanırım."

"anladım." dedi ama hâlâ olayları çözmeye çalışıyor gibiydi. sonra şüpheli gözlerle arkadaşına baktı. "video ya da fotoğraf çekmedin, değil mi?"

kahretsin. yeşil gözlü oğlanın tüm morali altüst oldu. "hayır, çekmedim. telefonumun nerede olduğunu bile bilmiyorum." neden çekmedim ki?

"güzel." osamu yemeğine döndü ve bundan sonra yemek bitene kadar hiç konuşmadılar.

sofrayı birlikte topladılar, bulaşıkları yerleştirdiler, biraz sohbet ettiler ve sonunda miya, gitme vaktinin geldiğini söylediğinde suna onu yolculadı.

"çağırdığın için teşekkür ederim, rin." osamu ayakkabılarını giyindikten sonra ona döndü.

"rica ederim, son zamanlarda okulda pek takılamıyorduk zaten. iyi oldu."

osamu kafasını salladı. "evet," çıkmak için önüne döndü, kapı kulpunu çevirdi, ama kapıyı açmadı. "hey rin, biraz gelsene."

suna gözlerini kırpıştırdı ve ona yaklaştı. "bir sorun mu var?"

"sanırım kapı sıkışmış." osamu kapı kulpunu işaret ederken söyledi.

arkasındaki oğlan, miya'nın omuzunun üzerinden eğilip işaret edilen yere baktı. kısık gözlerini kırpıştırdı. "ne ol–"

fakat cümlesini tamamlayamadan osamu kafasını yana doğru çevirdi ve suna'nın yanağını öptü. kızarık kulaklarıyla konuşurken gülümsedi.

"eğer benden hoşlanıyorsan, biliyorsun, deneyebiliriz."

rintarou olduğu yerde dondu. kalp atışlarının kulaklarını deldiğini hissetti. derin derin nefesler alırken terlemeye başladı. fısıldadıyarak kafasını ona döndürdü. "...ne?"

suna'nın kafasını çevirmesiyle, yüzlerinin arasındaki boşluk neredeyse yok oldu. osamu yutkundu ve rintarou'nun ince dudaklarını, kendi dudaklarıyla buluşturdu. ikisinin de kalbi hızlı hızlı atarken suna'nın elleri titredi. neler olduğunu anlayamıyordu, şaşkınlıktan düşünmeyi bile beceremiyordu. sonunda osamu dudaklarını ayırdığında, pembe yanaklarıyla ona baktı. "ben de senden hoşlanıyorum, rin. ne yapmalıyım?"

işte o anda, yeşil gözlü oğlan baştan aşağı kıpkırmızı oldu. aman tanrım. osamu, dün söylediği şeyleri duymuş muydu? sabahtan beri bilmemezlikten mi geliyordu? yoksa dün olanları yeni mi hatırladı–

bir saniye.

o, suna'dan hoşlandığını mı söylemişti az önce?

"ben– ne– sen–" rintarou kekelemeyi kesmek için alt dudağını dişledi. o kadar heyecanlanmıştı ki, doğru düzgün konuşamıyordu. şaşkın gözleriyle osamu'ya bakıyordu. göğüsü hızlıca inip kalktı.

"dediğimi duydun. şimdi gitmem gerekiyor, daha fazla bekletirsem annem kızacak." kapı kulpunu çevirdi ve bu sefer dışarı çıktı. fakat birkaç adım attıktan sonra bir şey hatırlamış gibi durup suna'ya döndü.

"okulda görüşürüz, sevgilim."

osamu miya, el sallayıp hafifçe tebessüm ettikten sonra evinin yoluna koyuldu.

rintarou suna ise dakikalarca olduğu yerde durdu, hareket dahi edemedi. bir süre sonra kendine geldiğini hissettiğinde, yavaş yavaş dizleri üstüne çöktü, kızarık yüzünü yere eğdi, büyük ellerini göğüsünden çıkmak istercesine atan kalbine koydu, gülümsedi.

"sanırım öleceğim."

Son.

🦊 🦊

sunaosa ー drunk in loveDonde viven las historias. Descúbrelo ahora