35. Bölüm

3.9K 272 84
                                    

Bölüm şarkısı medyada. (Sözleri tam bizimkiler ya :D) 

Sınır: 140 oy 100 yorum. 

Keyifli Okumalar! <3 

*** Müslüm Gürses - Adını Sen Koy***

Kan ter içinde uyandım. Gördüklerimin yalnızca bir kâbus olduğunu algılamam biraz zaman aldı. Karanlığa gözlerim alışana kadar etrafıma baktım. Odamızdaydım ve kızımla beraber uyuyordum. Elimi kalbimin üzerine koydum, deli gibi çarpıyordu. "Kâbus," diye mırıldandım. Yatağın içinden kızımı uyandırmamaya dikkat ederek çıktığımda kendimi mutfağa gidene kadar sakinleştirmeye çalıştım. "Allah'ım sen koru!" diye geçirdim içimden sürahiden bardağa su doldurdum. Bardaktaki suyu dudaklarıma götürüp kana kana içtim. Doğuhan'ı ve Safa'nın söylediklerini düşünmekten gece zar zor uyuyabilmiştim ve gördüğüm kâbusla da bir daha uyuyabileceğimi zannetmiyordum. Avuçlarımı tezgâha yaslayıp sağlıklı düşünmeye çalıştım. İçimdeki deli ses bana durduğun hata diyordu ama yapamazdım. Gidemezdim yanına, yapamazdım. Kaldı ki gitsem neyi değiştirecektim onu da bilmiyordum. Öyle bir çıkmazdaydım ki düşüncelerim beni boğuyordu. Nefes almak için soğuk havayı aldırmadan balkona çıktım. Havayı ciğerlerime çektiğimde titremeye başlamıştım ama aldırmadım. Hava bana Paris'teki balkon buluşmalarımızı hatırlattı. O zamanki halimizi düşününce yüzüme buruk, acı bir tebessüm oluştu.

"Sakın bir daha hayatıma girmeye kalkma. Sakın. Bundan böyle hayatımda da kalbimde de zerre yerin olmayacak!" derken bir an olsun düşünmemiştim, düşünsem o kelimeler dudaklarımdan dökülmezdi. Onu ne hayatımdan ne kalbimden ne de aklımdan hiçbir zaman çıkartamamıştım. Böyle olmasından nefret ediyordum. İliklerime kadar soğuğu hissedip zangır zangır titreyene kadar balkonda kaldım. Dayanacak takatim kalmadığında içeri gittim. Kendimi yaptığım işkence ve yüzüme yediğim soğuk biraz olsun aklımı başıma getirir diye düşünmüştüm ama yanıldım. Beynimin içinde bir ses sürekli olarak Doğuhan'a ulaşmam gerektiğini söylüyordu. O kadınla olacaksa bile hayatta olmasını yeğlerdim.

Saat dokuza kadar oyalandım. Jülide kahvaltıya gelir diye bir şeyler hazırladım, Şirin acıktığından beklememesi için ona kahvaltısını ettirdim. Pek aç hissetmiyordum kendimi Jülide'nin yolunu gözlerken Şirin'in oyalanması için ona boya kitabını ve boya kalemlerini verdim. Masada kendince uydurduğu bir şarkıyı söylüyor ve aynı zamanda boyama yapıyordu. Saat ilerledikçe ne Jülide ne de Burcu geldi. Acaba onlara sert mi davrandım diye kendimi sorgulamaya başladım. Saat ilerlerken aklım daha da kötü fikirlerle doldu. En kötüsünü düşünüyordum. En kötünün kötüsü... Düşündükçe başıma ağrılar girdi. Midem kasıldı. Bir şey olmamıştır değil mi? Neden gelmesinler ki? Yalnız kalmak istediğimi söyleyen bendim ama yine de Jülide mutlaka uğrardı. Bugün bu yaptığına anlam verememiştim. Akşam yemeğini de hazırlayıp Şirin'e yedirdikten sonra kendimi güçlükle kanepeye attım. Ağlamamak için yanağımın içini çiğnerken bacağımı salladım.

Pişmanlığın her zaman en kötüsü olduğunu düşünürdüm ama daha beteri varmış çaresizlik. Bir şey yapabilme ihtimalinin olması ama aynı zamanda elini kolu bağlayan bir gururunun olması ne menem bir duyguymuş.

Bekleyerek iki günü devirdim. İki koca gün. Akasya Hanım'ın telefonunu ödünç almayı düşündüm ama sonra vazgeçtim. Kendimi iş aramaya çıktım ama onu da beceremedim çünkü Şirin'i evde tek bırakamadım. Boş boş sokaklarda dolaştık ve sonra eve geri döndük. İki gün bana iki asır gibi geldi. Sonunda akşam saatlerine doğru dayanamayarak hazırlanıp evden çıkmadan önce kızımı "Ben beş dakikaya geliyorum, anneciğim sakın ola ben gelene kadar kapı çalarsa açmıyorsun tamam mı, bitanem?" diye tembihledim anahtarımı elime alıp.

Doğunun Aşık Kadını - Ruh-i Revanım -Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin