32. Bölüm

3.6K 284 50
                                    

Biliyorsunuz ki siz yorum yazınca ben dayanamıyorum! Normalde asla 19'undan önce yazmayacaktım ama yorumları görünce bir gaza geldim. Lütfen yorum yapmayı ihmal etmeyin.

Keyifli Okumalar! Bir de her gün hikayeye başlayan yeni okurlarlar görüyorum ama bu oylar neden hiç artmıyor?

*** Sezen Aksu - Hazan***

Bazen o kadar çok ağlarsın ki, boğazına oturan yumruk yüzünden 'Değdi mi?' diye bile soramazsın. Değdi mi sahiden? Aptallığıma akıttığım gözyaşları yetmezmiş gibi yüreğimdeki hissettiğim sızıyla biri sanki canımdan bir parça kopartmış gibi acıyla eve yürüdüm. Arkamdan bağırdı çağırdı küfretti ama hiçbirini duymadım. Arkamda bir kasırga, bir enkaz bırakmıştım. Eve girdiğimde kimseye bir açıklama yapmadan kendimi alt kata attım. Mevhibe abla sürekli olarak ne olduğunu soruyor, Jülide ise Şirin'i oyalamaya çalışıyordu. Hepsi ağlayarak geldiğimi görünce haliyle şaşırmış, benden bir açıklama beklemişti. Davanın sonucunu güle oynaya açıklayamaya geleceğimi düşünüyor olmalılardı. Konuşmadan eşyalarımızı toplamaya başladım. Burada daha fazla kalamazdım. Hem bu aileye daha fazla zarar veremezdim hem de onu görmeye katlanamazdım. Hele onun anılarıyla dolu bir yerde kalmak hiç istemezdim. Ne kadar uzak olursam o kadar çabuk dinerdi kalp ağrım, iyileşirdi. Bir kere yapmıştım, bir kere daha yapardım. Onsuz beş sene yaşamıştım, bu öfkeyle değil beş sene bir ömür yaşardım. Şirin'e de oyuncaklarını toplamasını söyledim. Kararım kesindi buradan gidecektik.

"Kuzum ne oluyor, bir sakinleş otur. O adam serbest mi kaldı? Ne oldu?" Mevhibe abla topladığım çantamı sürekli elimden almaya çalışırken ona engel olmak beni yormuştu. Yatağın üstüne oturduğumda yüzüme düşen birkaç tutam saçı çaresizce kulağımın arkasına atıp derin bir nefes aldım. Kendimi konuşamayacak kadar yorgun hissediyordum. Hatta bedenimi bir an evvel yatağa atmak ve uzun bir süre orada kimseyle konuşmadan kalmak istiyordum. Kimseye hesap vermeden, açıklama yapmadan günler, haftalarca ve hatta aylarca bir odada kalabilirdim. Ağlamaktan çatallaşmış sesimle "Buradan gitmemiz gerekiyor abla, lütfen sen bari beni yorma." dediğimde şaşkınlıkla suratıma baktı. Burnumu hafifçe çektim ve yüzüne öfkeyle baktım. Aslında öfkem ona değildi ama o da yanımda durmaya devam ederek ve bana engel olarak kendine düşen payı almıştı.

"Deli deli konuşma! Ne gitmesiymiş, Burcu hayatta bırakmaz seni!" dediğinde resmen beni bir anne edasıyla azarlamıştı. Çantamı kucağıma çektim. "Burcu'yla daha konuşmadım ama bugün olanlardan sonra eminim o da burada kalmamı istemez. Herkes için en hayırlısı bu." dedikten sonra ayaklandım. Şirin'in birkaç oyuncağını da çantaya atıp buraya geldiğimiz iki çantayla odadan çıkacaktım ki kolumdan tuttu. "Dışarısı buz gibi, kış kıyamet nereye gideceksiniz?"

"Bulurum bir yolunu." dediğimde kapıya yöneldim. Ben salona döndüğümde Şirin ve Jülide halının üzerinde yapboz yapıyorlardı. Şirin başını kaldırıp bana baktı. Beni çantalarla görünce şaşkın şaşkın "Anne?" dedi.

"Gidiyoruz anneciğim, hadi!"

"Dilan Hanım nereye?" diye sordu Jülide kızımın yanında ayaklanmış beni süzüyordu. Bir sorun olduğunu anlamıştı ama doğru anladığını zannetmiyordum. Yanıma geldiğinde kulağıma doğru eğilerek alçak bir sesle konuştu. "Bugün olanlar mı?" diye sordu. Başımı salladım, "Hem evet hem hayır, Yiğit'i kaçırmışlar." dediğimde bunu duyan Mevhibe abla arkadan "Ne?" diye bağırdı panikle. "Ne yapmış kuzuma?" diye sordu, onun bizi duyabilecek kadar yakınımızda durduğunu fark etmemiştim.

"Maalesef," dedim titreyen sesimle, hatırladıkça kötü oluyordum.

Mevhibe abla arkamızda kendi kendine sessizce dövünmeye başlamıştı.

Doğunun Aşık Kadını - Ruh-i Revanım -Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin