*9

63 5 55
                                    

   Yorgun bedenimi sandalyenin üzerine atıp konuştum. "Ben bitmişim! Çok yoruldum, çok." diyip gözlerimi kapattım. Kafama yediğim şaplakla çığlık atıp arkamdaki bedene vurdum. "Nilü!" diye çığıran Sena'ya dönüp çıplak kollarını çimdikledim. "Kahpesin, kahpesin vallahi sen kahpesin!" dediğinde gülmeden edemedim. Bir ay sonra olacak düğününe kadar birbirimiz ile dövüşmemizi yasaklamıştı fakat eli durmuyordu ki! Şap şap vuruyordu kancık. Hassas bir teni olduğu için çabucak morarıyor, çok uzun bir süre morlukları duruyordu. Mutfak tarafından çıkan Bahar koşturarak yanımıza geldi. "O zaman fight!" diyip bir ileri bir geri yaparak yumruklarını boşluğa salladı. "Saçmalamayın! Kızın gelinliğin içinde her yeri mor mor mu olsun?" dediğinde gülerek konuştum. "Sen ona gerdek için teninde boşluk kalsın desene!" dediğimde Hilal gülerek başını başıma yasladı. 

   "Aynen o dediğinden, sen yine de çaktırma!" dediğinde Sena'nın suratındaki hülyalı gülümsemeye gülmeden edemedim. Sena'nın teni o kadar çok hassastı ki boynunda ve göğsünde bir sürü izler vardı. Sırf kimse görmesin diye bir ay boyunca fularla gezmiş, biz en sonunda dayanamayıp fuları çıkardığımızda olanları anlamıştık. İkimizin de teni süt kadar beyaz olsa da onun ki çok hassastı. Ufacık bir çarpma da bile izler oluşurdu. "Ne zaman gelecekler?" diyen Bahar'a benim yerime Sena cevap vermişti. "On dakikaya herkes burada olur." dediğinde Hilal bağırarak konuşmuştu. "Ne? On dakika mı? Kalkın çabuk, hazırlanalım." dediğinde onlar arka taraftaki odaya doğru ilerlemeye başlamıştı. Benim onları takip etmediğimi anlayan Bahar koşturarak yanıma gelip sandalyenin üzerindeki bileklerimden tutup beni sandalyeden kaldırdı. "Haydi! Uyuşukluk etme." dediğinde istemeye istemeye dediklerine uydum. 

   Dolapta asılı olan kıyafetlerimizi dikkatlice çıkarmış üzerimizdeki yemek kokularının karıştığı çamaşırlardan arınıp hızlıca giyindik. Diğerleri saçları ile uğraşırken duş alıp topuz yaptığım saçlarımın doğal dalgasına güvenip saçlarımı tepede sıkıca topladım. Ten rengimin süt beyazı olması makyajsızken ruh gibi görünmeme sebep oluyordu. Bu yüzden fondöten olmasa da bronzer ve allık uygulayıp korkarak da olsa eyeliner çekmeyi denedim. Başardığım da kısa bir sevinç dansı yapıp kirpiklerime maskara uygulamıştım. Son olarak da dudağıma elbisemin renginde bir kırmızı ruj sürdüm. 

   Elbisem degaje yaka ve sırt dekolteli bir model olduğu için kolye takmayı düşünsem de vazgeçtim. Kulağıma gümüş, earcuff küpe setimi taktım. İnce halka, minik pırlantalara benzeyen taşları olan gümüş üç yüzüğümü de dağınık bir düzenle parmaklarıma geçirdiğimde, derin bir nefes verip aynadaki yansımamı inceledim. Hala hazırlanmakta olan kızları arkamda bırakıp terasa çıkmıştım. Kısa bir süre sonra yanıma gelen Bahar'ın verdiği haber ile üzerimi düzeltip içeri girdim. Bana Alparslan'ın geldiğini haber vermişti. Derin bir nefes çekmeyi de ihmal etmemiştim.

   Gözlerim içeri de onu aramış ve kısa bir süre sonra restoran kapısının önünde abim ve yengemle sohbet ederken görmüştüm. İçerisi beklediğimden kalabalıktı. Ben sadece bir kaç kişi gelmiş zannediyordum. Herkes beklediğimizden daha erken gelmişti. Üçü birlikte kızlarla yanımıza doğru gelirken elim ayağıma dolaşmasın diye uğraşıyordum. Üzerinde basic bir siyah tişört ve altında aynı renk keten pantolon vardı. Abim kimsenin selamlaşmasına izin bile vermeden konuştu. "Nergis ile konuştum, hastanenin başhekimi ile yemeğe çıktıklarını söyledi. Mantıklı bir karar olmasa da Enes hala onları takip ediyor. Daha yeni mesaj attı, on beş dakikaya burada olurlarmış." dediğinde hızlıca kızlara doğru döndüm. "Eksik yoktu değil mi?" dediğimde Sena derin bir nefes verip konuştu. "Yok, kırk kere sordun hala anlayamadın. Hiçbir eksik yok Nilü!" dediğinde kıkırdadım. Haklıydı, bugün içerisinde bir sürü kez bu soruyu sormuştum. Böyle günlere önem veren biriydim. 

Bağrıma Gömülü Benlik *yeniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin