Bölüm 5

318 41 47
                                    


 Kocaman bir sarılma ile uyandım, yavaşça... Gözlerim acıyor ve şişmişler. Hâlâ açmadığım; kuru nergislerin olduğu göz kapaklarım, iki öpücüğe ev sahipliği yapmıştı. Derince gülümsemişti sonra, ay meleğinden önce gerilmeyi unutmuş dudaklarım.

 Göz göze geldiğimizde, gözlerine giren küçük tutamı almıştım iki parmağım arasına. Burnunu kırıştırarak kocaman güldüğünde; benliğim önünde mum olmuş, o ise gülüşüyle ateşlemişti fitili. Yavaş yavaş eriyordum. Ona eriyordum. Gülüşüne takılı kalan plağım tekrar dönmeye başladığında kısık bir müzik yayılmıştı, kalbimin etrafına... 

 Göbeğime oturmuş onu canla başla izlememi bekliyordu. Üstünde dünden daha da kırışmış bir pembe şort etek vardı. Benimse siyah eteğim tamamen kalkmış, karnım ve belimde toplanmıştı. Onu dinlemiyorken eteğimle oynuyordu. Güldüm, bu haline. Minik bebek... Gülüşüm daha da ışıldattı o mükemmel iki hareyi. Diş etleri göründü, minik ağzında. Ona baktığımı anladığında elleri havaya kalkmış ve "Sevgiliiiiim*! Günlerdir sadece uyuyoruz. Başka bir şey yapamaz mıyııız**?" 

 Derince bakarken gözlerine, nasıl reddedebilirdim; hm, nasıl? Kocaman gülmüş ve kafamı sallamıştım. Kafası göğsüme, kolları boynuma yerleşirken ellerim belini kavramıştı. Sıcak yanaklarını hissediyordum. Aynı benim şu an olduğum gibi, kızarmıştı suratı. 

 Tekrar büyük bir hız ve heyecan ile doğrulduğunda, "Film izleyelim, sevgilim! Lütfeeen***..." demişti, elleir ile. Derin nefesimi çektim içime ve onu çok sarsmadan doğrulup oturdum yatağıma. 

"Olur tabii, sevgilim! Neden olmasın ki? Sen, yine o güzel ellerin ile mısır patlatırsın, ben yine aciz bedenimi arkadan sana sararım. Ne güzel olur, değil mi?" demiştim, artık ustalaştığım hızlı el hareketlerim ile.

  Dolu gözleri ile sıkıca sarılmış; sarılışının ardından iki büyük, yanaklarımın yeşermesini sağlayan öpücük bırakmıştı. Biraz sarıldıktan sonra onun ile birlikte kalkmıştım. Bacakları belime, kolları boynuma... 

 Mutfağa girdiğimizde; ayakları soğuk zemine değmiş ve titremesine neden olmuştu. Onunla iken dikkatsizliklerine çok kez çatılan kaşlarım yine çatılmış ve duymasamda ağzımdan itirazcı bir nidâ çıkarmaya çalışmıştım. Ne demek olduğunu tabiki anlamıştı. Kocaman ve özür diler gibi bir gülümseme ile bana bakmış ve arkasını döndükten sonra birçok kez yaptığımız şeyi yapıp ayaklarını ayaklarımın üstüne koymuştu. 

 Mısır tanelerini çoktan mısır tavasına koymuş ve kapağını kapatmıştı, ay meleğim. Gülümseyerek ve arkasından sarılarak son güç destek olmuştum o bunları yaparken. Arada tikiyle oynamış sonrasında da ondan duyamadığım -muhteşem olduğuna emin olduğum- kahkahasına yine bizzat aciz gözlerim ile şahit olmuştum. 

 Mısırları ve benim sayemde alışmış olduğu Sprite'ı alarak salonumuza geçmiştik. Televizyonu açmış ve onun uzun zamandır beklediği filmi başlatmıştım. Film zerre umrum değildi. Yanımda bana dünyadaki Ay'ı sunan kişi oldukça da...birçok şey umrum olmayacaktı.

 Dikkatle büzdüğü pembe dudakları ile izlediği filmde; başrol bileklerini keserek intihar ettiğinde, ikimizinde gözleri dolmuştu hızla. O başrole ağlarken ben ileride olacakların ön gösterimi olmuş bu final sahnesine ağlıyordum. 

 Bana bakıp hafif ve bir o kadarda ağırlaşmış duygular ile oturdu, kucağıma... Ah, sevgilim... Ne kadar seviyorum, seni? Ne kadar uzak kalmalı bu gönül ki, anlamalı bu namütenâhiyi...? 

 Derin nefesler eşliğinde; artık göz yaşlarının eksildiği gülüşler... Duymuyorum, konuşamıyorum; ama seni çok seviyorum, sevgilim. Ben değil ama sen benim yanımda oldukça her seferinde vişne kokacak, sessiz gülüşlerim. Saatin erken olması ile umutsuz hâli çokta dağılmış olan birtanem göğsümden kafasını kaldırmış, "Hadi, şimdi de tıraş olalım ki; akşam bizimkilere güzel ve sağlıklı olduğumuzu gösterelim!" demişti, benim yüzümden fazladan kullanıp yorduğu elleri ile.

 Bunu istemesinin en önemli sebebi hiç bir yakınımızın bana güvenmemesiydi... Eh, benimde bana çok güvendiğim söylenemezdi. Kalbim daha ne kadar taşırdı eskimiş omuzlarında yüklerimi...bilmiyordum. Yine de gülümsemiştim ona karşı... Gülümsemiş, belli etmemiştim; içimdeki okyanusun gökyüzüne dökülmesini. 

 Tıraş olurken ellerim titremeye başlamıştı. Eh, tabii hiç bir şeyden haberi yoktu ay meleğimin... Varsın olsundu, o gülümsesin yeter.

  Titreyen ellerimi fark ettiğinde jiteti elimden almış ve kendisi beni tıraş etmeye başlamıştı. En sevdiğim özelliklerinden biriydi kedi dili... Şimdi o minicik ama beni çıldırtan dili dışarıdaydı. Sevimliliği zaten çökmüş olan kalbime iyi gelmiyordu ki, neden bu kadar mükemmeldi...?

 Onun bebek suratı ve benim keskin çizgilerim tamamen ortaya çıktığında; gülümseyip ellerini gezdirmişti oralarda. Nefesim tıkanmıştı, her zaman yaptığı bu harekete karşı. Gülümsemiş ve sadece gülümsemişti. "Hadi! Fotoğraf zamanııı****!" bunları demesinin ardında koşarak banyodan çıkmış ikimizi de kızarık yanaklarımız ile baş başa bırakmıştı. 

 Üstünde kedi olan siyah telefon kılıfıyla telefonunu getirdiğinde gülümsemiştim. Seviyordu fotoğraf çekilmeyi; benim aciz vicudumdan dolayı sevmediğim o şeyi...






*hollyseok*

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

*hollyseok*

"Si mourir était aussi doux que toi..."



🔴🔵 

*, **, ***, **** ile işaretli yerlerde işaret dili ile kelimelerde sesli harfleri uzatamayacağı için ek bilgi eklemek istedim. Burada cümleleri pekiştirmek ve duygusunu -yaşayan kişinin- göstermek amaçlı kelimelerin sesli harflerini uzattım.


Ayrıca ben Whis ( ꈍᴗꈍ)

Umarım beğeneceğiniz bir bölüm olur...


Bu bölümü de fazla olmayan okurlarıma ithaf etmeliyim sanırım? Her şeyin başladığı bölüm...


🔵Si mourir était aussi doux que toi... Fransızca bir tamamlanmayan bir cümledir. Türkçe çevirisi "Ölüm senin kadar tatlı olsaydı..."dır.





Ay Meleği *Sope'Yoonseok'*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin