40.Bölüm. "Not."

13.8K 598 119
                                    

MEDYA: Shopta başarısız oduğumun en büyük kanıtı :D 

PLAYLİST: Sia - Salted Wound (From The" Fifty Shades Of Grey"

Bu bölümü 57K YIKINTI okuyucusuna ithaf ediyorum!

--

40.BÖLÜM. “NOT.”

O gece boyunca, doğru düzgün uyuyamamıştım. Bana birkaç dakika gibi gelen şekerlemeleri saymazsak, tüm gece boyunca düşüncelerimle baş başaydım. Poyraz’ın değişken kişiliği, düşüncelerimi allak bullak ediyordu. Karnına bir tane tekme atmak veya ona sımsıkı sarılmak arasında kalıyordum. Sulu gibi duruyordu, ama bazen ise değil. Şu ana kadar kesin bir şeye karar vermemekle birlikte, Poyraz’ın ne tarafta olduğunu kestiremiyordum.

Düşman tarafında mıydı? Olabilir, diye düşündüm. Neden olmasın? Düşman tarafında olmasına rağmen, ona güvenmekten vazgeçemiyordum. Ona yalan söylemiştim. Beni kurtaramayacağını dile getirmiştim. Ama içten içe, her bir hücremle beni kurtaracağına inanıyordum. Yıkıntılarıma bu kadar yaklaşan daha önce kimse olmamıştı. Ve yapabileceğine inanıyordum. Düşman bile olsa, bir yanım asla Poyraz’ı bırakmıyordu.

Köstekli saat, her saat başı yaptığı gibi çalmaya başladığında, Poyraz rahatsız olmuş gibi kafasını sırtıma dayadı ve belime sıkıca sarıldı. Birkaç homurtu çıkardı ve saat sesini azalttığında, bu seslere son verdi. Poyraz’dan bir yutkunma sesi geldi ve ardından tekrardan yalnız kaldım. Gözyaşlarımdan ıslanmış olan çarşafın diğer ucunu çevirdim. Ve sessizce ağlamaya devam ettim.

Bir daha asla bu anı tekrar yaşayamayabilirdim. Bir daha asla Poyraz’ı göremeyebilirdim. Bir daha asla bana böyle sarılamayabilirdi. En önemlisi de, bir daha asla ona sarılamayabilirdim. Çünkü her ne kadar kötü bir şey olduğu bilsem bile, o sırrı öğrenmekten vazgeçemeyeceğimi biliyordum.

Poyraz’ı uyandırmamaya dikkat ederek, ona doğru döndüm. Ve kafamı göğsüne yerleştirerek, kollarımı etrafına sardım. Kokusunu yeniden koklamanın verdiği hisle, kalbim gümbür gümbür atmaya başlamıştı. Bir insan nasıl bu kadar güzel kokabilirdi, aklım almıyordu.

Küçük yuvarlak cam pencereden vuran ışık, odayı az da olsa aydınlatıyordu. Bir an, camı kapatmayı düşündüm. Üzerini gazetelerle kapatmayı düşündüm. Işık istemiyordum. Gecenin karanlığının, bir yorgan görevi görüp bizi sarmalamasını istiyordum. Kimsenin göremeyeceği bir yerde, karanlıkta, sonsuza kadar Poyraz’la uyumak istiyordum. Karanlığın, bütün sırları, söylenen yalanları, belki de ihanetleri, saklamasını istiyordum. Sorunları yok etmesini istiyordum. Ve belki de, o yıkıntıların dibinde, Poyraz ile beraber kalmak istiyordum.

Karanlık, her şeydi. Işığa ihtiyacımız yoktu. Işık, sakladığımız her şeyi ortaya çıkarıyordu. Ve buna ihtiyacımız yoktu. Eğer karanlık her şeyi saklıyorsa, karanlığa ihtiyacımız vardı.

Gözlerimi yumdum ve uykuya dalmadan önce, karanlığı diledim.

--

Sabah, Poyraz uyanmadan önce uyandım. Hala göğsünde uyuduğumu fark ettikten sonra, suratımda ufak bir tebessüm oluştu. Onu uyandırmamaya dikkat ederek yanına kalktım ve anahtarı aramaya başladım. Görünüşe göre Bartu hala gelmemişti. Ve burada mahsur kalmıştık.

Çamaşırları didik didik ettim ve anahtarı aradım. Ardından orada bir şey bulamayınca, koltuğun altına ve kenarlarına baktım. Son aramadan sonra, bulamayınca, popomu Poyraz’ın yanına koydum ve oflayarak oturdum. Poyraz’ı anlamsız gözlerle süzerken, birden gözüme bir şey çarptı. Poyraz’ın cebindeki şişlik?

YIKINTIWhere stories live. Discover now