56.Bölüm. "Ateşten Nota."

11.5K 569 110
                                    


İyi okumalar dilerim! 40 yorum sınırı hala geçerli, unutmayın, rica ediyorum. :)

Medya ve Playlist'te olanları söylememe gerek yok sanırım. 56.bölüme geldik artık söylememeliyim bence. :D (Lucia-Silence) Kesinlikle şarkıyı açın!

Ay bu bölüm çok çok özel. Cidden herkes yorum bırakabilir mi? *-*

--

56.BÖLÜM. "ATEŞTEN NOTA."

Bazı özel anlar vardır. Doğum günü yada evlilik yıldönümünden bahsetmiyorum. Özel anlar. Hani hiç beklemezsin böyle bir şeyi. Her şey kendiliğinden gelişir. Kendi hayatında bir seyirci gibisindir. Tüm o yaşadıklarını şaşkınlıkla karşılarsın. Son... Sonu hep farklı biter. Bazen bir kucaklaşma, bazen bir öpücük, bazen güzel bir söz, bazen güzel bir hediye. Şu ana kadar, 'son' hakkındaki tek seçenekler bunlardı benim için. Ama şimdi, aralarına bir yenisi daha eklenmişti.

Terk ediliş.

Yaşlı gözlerim, acizliğimin kalıntıları olarak yanaklarımdan süzülürken, Poyraz'ın gidişini izlemek. Bu bir terk ediliş miydi? Bana, 'arabada' bekleyeceğini söylemişti. Şuan gitsem, hala orada olur muydu? Yoksa bulacağım tek şey, parmaklarımda ezilen aşkın kalıntılarımı olurdu?

Beni tanıyamadığını söylemişti. Bu kadar basit miydi yani? Neden etrafımdaki kimse düşünmüyordu! Neden kimse ne yaşadığıma bakmıyordu? Kafamda durmak bilmeyen sesler olduğunu bilmiyorlar mıydı?

Ben, kendi savaşına içten içe yenilmek üzere olan bir kızdım. Neden beni anlamıyorlardı?

"Poyraz!" diye seslendim. Duyup duymadığından emin değildim; dönmemişti. Peşinden koşmakla koşmamak arasında kararsız kaldım. Yağmur damlaları, ruhumda izler bırakarak yağmaya başladığında, koşmaya başladım. Poyraz'a yetiştim ve önüne geçtim.

Poyraz'ın dalgın gözleri üzerimde dolaştı. Yakıp, içmeyi unuttuğu sigarasını yere attı. Ondan önce davranıp, ayakkabımla ezdim. "Bana bak," diye fısıldadım ellerimi yanaklarına koyarken. "Yalvarırım, bana bak."

Gözleri gözlerime değmemek için direniyordu. "Egoist... Bana bak, lütfen."

"Neye bakayım?" diye sordu aniden. "Neye bakayım? Söyle bana. Aynaya baktığında ne görüyorsun?"

Mahvolmuşluğun beden bulmuş hali. Sen? "Ne demek istiyorsun?" diye sordum.

Bir süre gözlerini kapadı ve bir şeyler mırıldandı. Ardından elleri, yanaklarında ellerime değdi ve aşağıya çekti. Elleri, ellerime kenetlenirken, beni mezarlığın çıkışına doğru sürükledi.

"Nereye gidiyoruz?" diye sordum.

"Cevapları almaya," dedi. "Sana kızmadan önce, kendimi arınmış hissetmem gerekiyor."

--

Yol boyunca Poyraz tek kelime dahi etmedi. Arada bana uzun uzun baktığını hissettim. Ama ben bakmadım. Kafamı çevirdiğim anda tekrar önüne dönüyordu çünkü.

Sonunda araba durduğunda ve Poyraz aşağıya indiğinde, emniyet kemerini çıkardım ve arabadan indim. Poyraz biraz ilerledikten sonra durdu ve benim yetişmemi bekledi. Yanına ulaştığımda ise, telefonunu çıkardı ve bir numarayı tuşlayıp kulağına koydu. Poyraz'ın konuşmasını dinlemek yerine, nereye geldiğimizi anlamaya çalıştım. Paslanmış demir kapının birkaç metre önünde dururken, parmak uçlarımda yükselip, içeriye doğru uzandım. Mavi boyanmış binanın ön cephesini zar zor seçebiliyordum. Giriş kapının iki yanından büyüyen sarmaşık duvarı kaplamıştı ve evin rengini seçebilmek için gözlerimi kısmak zorunda kalmıştım. Sağ tarafımda bir bahçe uzanıyordu ve evin arka cephesinde, yüzeyi yosun tutmuş havuzu görebiliyordum.

YIKINTIWo Geschichten leben. Entdecke jetzt