🍃3🍃

399 45 75
                                    

Yayımlama Tarihi:

10 Ocak 2020
Gece 1:20

~~~~~~~~~~~~~~~

Birisini yürekten sevmek güç verir. Birisi tarafından yürekten sevilmek cesaret verir.
~Lao Tzu~

~~~~~~~~~~~~~~~~

Kitaplara meftun bir anne ve babamız vardı. Öyle anlatmıştı babaannem onları. Ki zaten geride bıraktıkları kitaplar ve altı çizili satırlar bunun en büyük kanıtıydı bunun. Ellerinde büyümemiştik lâkin arkalarında bıraktıkları ve hep canları gibi sevdikleri kitaplarının kollarında büyümüştük abimle. Ne zaman onları özlesek orda bulurduk kendimizi. Çok büyük olmayan lâkin çok fazla anılar biriktirdikleri kütüphanelerinde. Rafları, çekmeceleri bizim oyun alanımız olurdu. Okumayı henüz bilmediğim yıllarda abim raflarından herhangi bir kitap alır okurdu. O öğretmen olurdu ben ise öğrencisi. Çok da güzel okurdu. Ben can kulağıyla onu dinlerdim. Bazen de kitapçı olurdum. Oda müşteri. Güya kitap almaya gelirdi. Ne zaman ki okumayı söktüm işte o zaman bambaşka kapıya açıldı benim için o kütüphane. Her köşesi ayrı bir diyara açılıyordu sanki. Bende keşfe çıkmış meraklı bir kâşif oluvermiştim. Her yerini dolaşıyor , karış karış geziyor, onun o eşsiz havasını soluyor, billur suyundan içiyordum. İçtikçe hayat doluyordum. Okudukça satır satır, bambaşka alemlere kanatlanıyordum adeta. En güzel yanı da annem ve babam benimle el elelermiş gibi gelirdi. Onları yanımda başucumda hissederdim. Onlara kavuşturuyorlardı beni sanki kitaplar.

Ne zaman onları özlesem, ne zaman hasret bulutları üşüşse başımın üstüne, orda o kitaplıkta buluverirdim kendimi.
Kitaplar da hissedermiş gibi sımsıkı sarılıp bir güzel teselli ederdi beni. Onların şefkatli omuzlarına dayardım başımı. Acım da dinerdi, özlemim de. Hasret bulutları dağılıverirdi o an. Huzuru solardım işte. İyi ki o omuzlara baş koymuşum. İyi ki onlarla arkadaşlık etmişim. İyi ki kanatlarına sığınmışım. İyi ki tutunmuşum onlara . Çünkü çok daha sonra bana omuz olmaya devam edeceklerdi. Belki de bu hayatta en çok onlar bana omuz olacaktı. En çok onlar yanımda olacaktı. Kanatlarıyla beni sarıp sarmalayacak, beni teskin edip korumaya devam edeceklerdi. Sadece anne ve babamın yokluğuyla acıyan sol yanım, Rüzgar ile evlenince daha çok acıyacak, daha çok yaralanacaktı. İşte en çok o zaman bir omuza ihtiyacım olacaktı. En çok o zaman derman olacaktı kitaplar bana. Acılarımdan, üzüntülerimden ve dahi sırtımdaki tüm yüklerden uzaklaştıracak, yalnız gecelerimin yoldaşı olacaktı. Gecelerin koynuna akıttığım gözyaşlarımı silecek teselli edeceklerdi beni.

Ah kitaplar! Siz onlara bir adım atarsınız onlar ise bin adım. Yeterki siz onlara sığının, anında bağrına basar sizleri ve anne şefkatiyle kollarında uyuturlar. Kulaklarınıza en güzel şarkıları fısıldarlar. Size dost, size arkadaş, size yoldaş olurlar. Hayat yolunda attığınız her adıma güzel bir söz emanet edip köşelerine çekilirler.
Her adımda onları koşa koşa gelirken bulursunuz. Hele de omuzlarınız öne düşmüşse, hele ki gözyaşları gözlerinize hücum etmişse sel misali ve hele ki kendinizi yalnız hissediyorsanız bir bakarsınız ki usulca yamacınızda duruyorlar. Gülümseyen gözlerini size dikmiş, mürekkep kokan ellerini size uzatmış "Hadi ayağa kalk!" der gibi bakarlar size o an. Şefkatli ve sevgi dolu... Sadece beklerler sizi. Ne zaman ki tuttunuz o eli, işte o zaman çekip alır sizi ve sırtına alıp uzaklaştırır oradan. Gözlerinizi kamaştıran ve dahi huzurun, mutluluğun, sevginin akisleriyle dolu bir diyara götürüp masmavi denizlerin sahillerine bırakırlar sizi. Denizi seyre dalarsınız. Hatta içine atlar yüzersiniz. Mavilikler benliğinize girer. Bir bakarsınız ki mavi siz olmuşsunuz. Huzur siz olmuşsunuz. Benliğinize işlemiştir işte mavinin en güzel yanı. Bunları yaşamış biri olarak anlatıyorum. Öyle laf kalabalığı yapmak için değil. Zaten ilerleyen satırlarda sizlerde göreceksiniz kitapların nasıl yol ve yoldaş olduğunu bana.

O gün yaklaşık iki saatlik bir görüşme tanışma faslı olmuştu. Abim bir ara önemli bir telefon görüşmesi yapması gerektiğini söyleyerek biraz ileriye geçip telefonla konuştu. Belli etmedi ama ben anladım bizi biraz yalnız bırakmak için bunu yaptığını. İkimizde suspus olmuştuk. Sessizliğimize her saniye daha derin bir sessizlik ekleniyordu. Bu sessizliği yırtmak istemiş tüm cesaretimi toplayarak çok merak ettiğim o soruyu sormuştum.

"Ne..den "E..vet!"?"

Sesim içime kaçmıştı resmen. Ben bile zor duymuşken sesimi ,onun duyması kesinlikle olanaksızdı. O da bunu teyit edercesine: "Ne?" diye sormuştu.
Zaten zoraki söylemiştim. İşin yoksa bir daha topla o cesareti. Hiç öyle bakmayın. O an gerçekten çok zor olmuştu benim için. Yabancısı olduğunuz duygu yoğunluklarına maruz kalmışsanız ve karşınızdaki hayatınızı birleştireceğiniz aday ise üstelik de hiç tanımıyorsanız onu, sizde tahmin edersiniz ki çok zor bir durum. O yüzden gerçekten , en azından benim açından çok zordu. İçimden az önce çıkmayan sesime, bir ton saydırarak fırça atmamdan dolayı olsa gerek, ikinci söyleyişimde biraz daha iyi çıkmıştı sesim. Sesim çıkmıştı çıkmasına da sorum yanıtsız kalmıştı.

Başını önüne eğmiş susmuştu.
Ben ise ona dikmiştim bakışlarımı. Ağzından çıkacak bir kelimeyi beklemiştim. Ve işte o gün bekleyenler kervanına katılmıştım farkında olmadan. Kapıyı açmış içeri atmıştım kendimi gözüm kapalı . Sonumun böyle olacağını bilsem girer miydim yine o kervana?Yolumun acılara,üzüntülere, gözyaşlarına çıkacağını bilsem o uçurumdan atlar mıydım inanın hiç bilmiyorum. Tek bildiğim yıllarımın beklemekle geçtiği.

Başını kaldırdığında hemen bakışlarımı çevirmiştim. Ben cevap verecek sanmıştım ama o garsona seslenmişti. Yanımıza gelen garsona kahve siparişinde bulunmuştu.

"Bir sade diğerleri ımm..."

"Sen nasıl istersin?"

Bunu bana sormuştu.
Nedensizce heyecanlanmıştım.

"Şeyy!...Orta şekerli."

"Abin?"

"O da orta şekerli."

Garsona dönüp:

"Bir sade, iki orta şekerli." demişti. Garson "Hay hay efendim!" demiş önümüzdeki çay bardakları ve tatlıları kaldırmıştı.

"Tatlıya dokunmadın."

"Pek sevmiyorum." diyerek yanıtlamıştım. Bu adam fazla mı sakin ve rahattı yoksa bana mı öyle geliyordu. Az önce ki sorum dışında rahat tavırlar sergiliyordu.
Ben cevabı söylememesini utanmasına bağlamıştım. Ancak sonrasında sergilediği rahat tavırlar, bu ihtimali sıfıra indirmişti. Ama bir yanım yine de çekindiğini fısıldıyordu. Tekrar sormaya yeltenecektim ki abim geldi ve ben o soruyla günlerce zihnimde baş başa kaldım.

O gün sorduğum o sorunun cevabını ben yaşayarak öğrenecektim.

••••••••••••••••

MİHEN (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin