🍃5🍃

341 43 87
                                    

Yayımlama tarihi:
25 Ocak 2021
16:00

~~~~~~~~~~~~~~~~

Kayboldum kuytusunda yalnızlıkların, yaşadım en karasını sevdaların.....

~~~~~~~~~~~~~~~~~

O gece durmadan düşündüm. Kalbime kulak verdim. Bana "Evet." diye fısıldıyordu sanki. Bu fısıltı galip geldi ve ben "Evet" dedim. Böylece bilinmezlikler yoluna attım kendimi. Yoluma çıkacak dikenlerin sivriliğini, onların yüreğimi nasıl kanatacaklarından habersiz revan oldum o yola.

Evet dememle hemen düğün hazırlıklarına başlandı. Herkes o kadar mutluyduki bu evlilik için. Özellikle de Rahmi Amca ve Kumru Teyze. Rüzgar onların tek oğullarıydı. Bir de iki kızları vardı.
Süheyla ve Sümeyye.
Süheyla abla dört yıl önce evlenmişti. O yurt dışındaydı. Sümeyye ise ortaokul son sınıftaydı.

İki hafta içinde söz, nişan ve düğün yapılmıştı bile. Her şey o kadar hızlı ilerlemişti ki...
Başımı döndürmüştü bu hız. Bir baktım ki Rüzgar ile evlenmişim. Birlikteliğe adım atmışız. Aynı yolun yolcusu oluvermişiz. Ama tek farkla. Adımlarımız aynı değildi. Aramızda binlerce mesafeler olduğu halde arşınlıyorduk bu yolu. Yol aynıydı lakin yoldaşlık yoktu. Omuz omuza gitmiyorduk bu yolu. Rüzgâr bizi farklı yerlere doğru sürüklüyordu yaprak misali. Onu bilemem ama beni ızdırap diyarlarına savuruyor yalın ayak, dikenlerin içinde yürütüyordu. Ayaklarım kanaya kanaya yürüyordum. Canım acıyordu. Hem de çok.
Evden ayrılma günü gelip çatmıştı. Büyüdüğüm evi , en güzel anlarımın geçtiği o dört duvarı bırakmak açıkçası kolay olmamıştı. En zoru da babaannem ve abimi arkamda bırakmak olmuştu. Yirmi yıldır yol ve yoldaş olduğumuz abimle vedalaşmak yüreğimi sıkıştırmıştı. O durmadan şakalaşıp muzip hareketlerde bulunuyordu. Üzüntüsünü saklamaya çalışsa da o kadar başarılı olduğunu söyleyemem. Yeşile çalan ela gözleri kendisini ele veriyordu çünkü.

Babaannemi, abimi , hayatımın en güzel demlerinin geçtiği evimizi ve dahi çocukluğumuzun, abimle yaramazlıklarımızın şahitleri olan bahçedeki ağaçlarımızı arkamda bırakarak yeni dünyama doğru yola çıktım o gün. Artık bambaşka diyardaydım göçmen kuşu misali. Bambaşka bir ev...Bambaşka bir hayat...
Her şey yabancıydı bana...
Alışmak kolay olmadı benim için. Ama zamanla alışıyor işte insan. Ben de alışıyordum yavaş yavaş.
İki katlı müstakil bir evdi burası. Alt katında biz oturuyorduk. Üst katta da Rahmi Babam onlar. Pek büyük olmayan bir bahçesi vardı evin. Rahmi Babamın özenle diktiği çiçekler bahçenin büyük bir bölümünü kaplıyordu. Henüz küçüklerdi. Bir zaman sonra çiçekler bir bir açılacak  bakanlara kendisini hayran bıraktıracaktı.  Görülmeye değer renk cümbüşü bakan gözleri kamaştıracak dinginlik verecekti. Birbirine karışmış kokular ise ahenkli diyarlara açılan bir kapı olacaktı. Kendinizi bir anda süslü bir kapının eşiğinde bulacaktınız. Huzura dalıp dalıp çıkacaktı kalbiniz. Ve siz bunu tüm zerrenizle hissedecektiniz.  Ne zaman nefessiz kalsam bu kapıda bulacaktım kendimi elimde kitapla. Yamacına küçük bir örtü serecek, üzerinde oturup açacaktım kitabımı ve  okumaya başlayacaktım keyifle. Bazen Rahmi Babamda katılacaktı bana. Kitaplar üzerinde sohbet edecektik. O anlarda hep Rüzgar'ın da bize katılmasını ölesiye isteyecektim.  Ama o olmayacaktı ne yazık ki...

İşleriyle meşgul olurdu devamlı. Rüzgar emlakçıydı. Küçük bir iş yeri açmıştı buraya taşınır taşınmaz. Hep işleri vardı onun. Evde olduğu saatlerde bile. Müşteriler zamansız arıyordu çoğu kez. Rüzgar onları, hayatlarını geçirecekleri güzel evlerle tanıştırmakla meşguldü. Başkalarına istedikleri gibi güzel yuvalar ararken ve onlara rahat olacakları dünyalar sunarken kendi yuvasını harabeye çeviriyordu farkında olmadan. Sabahları erkenden işe giderdi. Akşam yemeklerinde ise ne işi olursa olsun mutlaka evde olurdu. Rahmi Babamın kesin kuralıydı çünkü. Akşam yemeğinde herkes sofrada olacaktı. Akşam yemeklerinde hep beraber olur beraber yerdik. O yüzden akşam yemeklerine çok özenirdim. O farkında değildi ama genelde hangi yemeği seviyorsa onu yapardım. O eve gelmeden kendime çeki düzen verir en güzel kıyafetlerimden birini giyer, bana en çok yakışan başörtümü takardım. Ne bileyim ona güzel görünmek isterdim hep.
Zil çaldığında heyecanla kapıya koşar onu karşılardım. Güleryüzlü olmaya özen gösterir gün içindeki sıkıntılarımı yansıtmazdım. Babaannem ve abimin yokluğunu hissedip çok özlemem dışında ve Rüzgar'ın benden uzak durmasının dışında pek sıkıntım yoktu. Ama bunu belli etmezdim. Zaten çok az görüyorduk birbirimizi. O kısacık anlarda da surat asıp üzgün durarak onun da canını sıkmak istemiyordum. Hoş insan sevdiğinin üzüntüsünü gözlerinden anlardı ya neyse. Kocaman tebessüm etse de, üzüntüsünü tebessüm ile gölgelemeye çalışsa da görürdü. Ama Rüzgar görmüyordu ne yazık ki beni. Görmüyordu gözlerimin arkasında saklı duran ona hasret beni.

Sevmiyor muydu ki görmüyordu beni?

Sevmiyor muydu ki farketmiyordu ona olan duygularımı?

Sevmiyor muydu ki farkında değildi üzüntümün?

Sevmiyor muydu ki farkında değildi onu beklediğimin?

Sevmiyor muydu ki hissetmiyordu hüznümü?

Hiç bilmiyordum. Tek bildiğim Rüzgâr'ın sevgime de duygularıma da bekleyişlerime de kısacası herşeyime kör ve sağır olduğuydu.

Evliliğimin beşinci ayında üniversite sınavı geldi çattı. Evlilik hazırlığı, düğün vs. derken biraz aksatmıştım ders çalışmayı. Ama son iki aydır yoğun bir şekilde çalışıyordum. Zaten Rüzgâr geceleri genelde geç dönerdi eve. Bende oturur ders çalışırdım. Bazen elimde test kitabıyla yorgun düşer uyuyakalırdım. Bazen de masada. Çoğu kez onun uyandırmasıyla yatağa geçerdim. Nerdeydin bu saate kadar diyecek olsam arkadaşlarlaydım der uyurdu arkasını dönerek. Aynı yastığa baş koyardık ama sanki o başka diyara başını koyardı ben başka diyara. Farklı sabahlara uyanırdık sanki. O yoluna ben yoluma bakıyordum gibi. Çok az bir araya gelirdik. O yüzden her anı kollar ve onunla zaman geçirmek için hep pusuya yatan bir avcı gibi hareket ederdim. Evde olduğu saatler etrafında pervane gibi dönerdim. Onu gördüğümde istemsiz bir şekilde içim sevinçle dolardı. Varlığı heyecanlandırıyordu beni. Özellikle de düğün günü. Onu damatlıklar içinde gördüğüm o gün. Kalbim hızlı hızlı atmış nefesim kesilmişti. Hafif uzun olan dalgalı saçlarında kaybetmiştim adeta kendimi. Siyah takım yapılı vücudunu öyle güzel sarmıştı ki.
O gün tarifinden aciz olduğum yoğun duygular tarafından vücudumun tüm zerreleri işgal altına alınmıştı. Bu aşk mıydı bilmiyordum lakin şunu biliyordum ki o gün Rüzgar'dan gözümü alamamış ve yüreğim onun varlığıyla coşmuştu. O günden sonra bu duygular hükümranlığını sürmeye devam etti.

MİHEN (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin