on1y

165 13 22
                                    

"Şu yeni çocuğa bakın!" Yetimhanenin Daltonlar'ının konuşmasına kulak kesildim.

"Çok fakirmiş diyorlar."

"Ondan bu kadar zayıf demek."

"Annesi pislik içinde ölmüş, yazık."

Yine kendilerini ilgilendirmeyen konulara burunlarını sokuyorlardı. Ailesinin fakir olmasında ne vardı ki? Dünyanın en zengin insanının evladı da olsa, ailesini kaybettiğinde bizimle aynı yerde buluyordu kendini.

"Kapayın çenenizi." İçeri geçmek için kapının önünde duran ikiliyi elimle ittirdim. Birlikte yaşayacağım insana bir 'hoşgeldin'i çok göremezdim.

Aramıza yeni birinin katıldığı her seferde müdürün odası bir başka olurdu. Bazen oyuncaklar kapıya yığılır, bazense kitap dolu çantalar yan yana dizilirdi. Ama bu çocuğun tek bir valizi bile yoktu. Kafamdaki düşünceleri dağıtmak için başımı iki yana salladım ve ona doğru adımladım. "Hoşgeldin." Elimi sıkması için uzattığımda yerdeki boş bakışlarını gözlerime çıkardı. Cevap vermemişti, ifadesiz yüzüyle öylece bakmıştı yüzüme.

İlk tanışmamızın sahnelendiği o anda her şeyi gözlerinde görmüştüm. Bakışları boştu ama kalbi değildi. Acı çekiyordu, üstelik bunu paylaşacak kimsesi yoktu. Yalnızdı.

Yanında sevdiğin biri varken acı çekmek işten bile değildi. Bunu kendimden biliyordum. Ama günün sonunda ağlayacak bir omzun olmadığında işler değişirdi. Tüm dünya sana karşıymış gibi gelirdi o zaman, nefes almak bile zulüme dönüşüverirdi. İnsan ne kadar büyürse büyüsün, ne kadar zaman geçerse geçsin bu eksikliği kapatamazdı.

Anlayışla gülümsedim karşımdaki bedene. Buna karşılık mimiklerinde ufak da olsa bir oynama fark etmiştim. Sıcaklığa ihtiyacı vardı, buradaki herkes gibi.

Artık bir ailemizin olmadığı gerçeği kutuplardan bile daha soğuktu. Bizler de minik ellerimizle yeni kapılar açmaya çalışmıştık. Bazılarımız kaçmayı seçmişti, bazılarımız birbirini ısıtmayı. Bazılarımızsa, ne yazık ki, ateşin kendisini seçerek yanmıştı.

"Dia! Madem buradasın, Hanbin'e etrafı gezdirmek ister misin?" Onu merak ettiğim için memnuniyetle kabul etmiştim. "Olur." Hızlıca başımı salladıktan sonra yanımdaki bedene dönmüş ve ellerini kavramıştım. "Benimle gel."

Tek tek her odaya giriyor ve bir günümüzü anlatıyordum. Arada karşılaştığımız insanlarla tanıştırmayı da unutmuyordum. Anne ve babanın yerini tutmazdı ama arkadaş edinmek her şeyi kolaylaştırırdı.

Kalacağı odaya geldiğimizde, kapıyı ittirip içeri girmesini işaret ettim. "Burası da," Derin bir nefes alıp en içten gülümsememi sundum. "Son durağımız. Senin odan."

"Sen nerede kalıyorsun?" Benimle ilk kez konuşmuştu. O an yaşadığım mutluluğu tarif edecek bir kelimenin var olduğunu sanmıyordum. "H-hemen yanda. Bir şeye ihtiyacın olursa bana gel, olur mu?"

"Peki ya anneme ihtiyacım olursa?" Sorduğu soru kalbime bir ok gibi saplanmıştı. En kötüsü de onu en iyi anlayacak insan olmamdı. "Ben, üzgünüm... Sana bir anne olamam. Ama..." Kollarımı sıkıca boynuna sarıp sırtını pat patladım. "İyi bir yoldaş olabilirim."

Neticesinde biz kimsesiz çocuklardık. Birbirimiz için özel olmaya ihtiyacımız vardı. Ve ben, benim için özel olacak kişiyi tek bakışta tanımıştım.

one and only [kim hanbin (b.i)]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin