the flower boy and the wildflower

1.6K 125 104
                                    

Louis, hayatından nefret ediyordu. Sadece hayatından değil, aynı zamanda kendisinden de nefret ediyordu. Ne olurdu o da diğerleri gibi olsaydı? Daha zayıf, daha güzel olsaydı? Ama hayır değildi. Louis tam 42 kiloydu ve yağ tulumu gibi görünüyordu. Aynaya bakamıyordu bile, çünkü tek gördüğü çirkin yüzü ve çirkin bedeni oluyordu ve bu hiç hoş değildi.

Louis hayatı boyunca sadece güzel olabilmek istemişti. Küçüklüğünden beri tek istediği, televizyonda gördüğü o mankenler gibi olabilmekti. Ama lanet olsun ki bunu başaramıyordu. Üstelik bunun için çok çabalıyordu! Sıkı bir diyetteydi, yani pek bir şey yediği söylenemezdi ama yiyemezdi işte, yoksa kilo alırdı. Aynı zamanda sürekli spor yapıyor, ve gerektiği zaman da kusuyordu. Fakat hala aşırı kiloluydu. Kendinden nefret ediyordu.

Louis genellikle sessiz bir çocuk olduğundan, kimse onu fark etmezdi, kimse ne yiyip yemediğine dikkat etmezdi. Bu yüzden rahatlıkla hiçbir şey yememeyi başarabiliyordu. Okulda arkadaşı yoktu, ve bundan dolayı da mutsuz değildi. Arkadaş demek, sizi kontrol edecek biri demekti çünkü.

Louis her gün yaptığı gibi, yataktan kalkar kalkmaz odasındaki tartıya koşu kilosuna baktı. 42.00. Kilo verememişti. Ama en azından kilo da almamıştı. Bu hem iyi hem de berbat bir şeydi. Derin bir nefes alıp, banyoya gitti ve günlük işlerini halletti. Tabi bunları yaparken, aynaya bir kez bile bakmadı.

Odasına geri dönüp dolabının karşısına geçti ve en bol kazaklarından birini üzerine geçirdi, kimse onun şişman vücudunu görmemeliydi. Altına pantolonlarından birini de geçirip, ceketini ve çantasını alıp hızla evden çıktı. Neyse ki annesi çoktan işe gitmişti, o yüzden kahvaltı ediyormuş gibi davranması gerekmemişti.

Evine çok fazla uzak olmayan okuluna vardığında -aslında otobüsle beş dakika sürüyordu, ama yürüyüp kalori yakmak varken otobüsü kullanamazdı-, merdivenlerden çıkıp hızla dolabına yöneldi. Şifresini girip, ilk dersi olan tarih için kitabını aldı. Fakat kitabını alırken yere düşen bir çiçek ve not görmesiyle kaşlarını çatması bir oldu. Bunlar ona ait değildi, bundan emindi. Yere düşen çiçeği, -bu sarı bir krizantemdi fakat Louis çiçeğin adını bilmiyordu- ve notu alıp, yanlış dolabı açıp açmadığını kontrol etti. Hayır, bu onun dolabıydı, zaten şifresini girmişti değil mi? Derin bir nefes alıp, nota baktı. Muhtemelen biri dolapları karıştırmıştı.

"Seni görmedikten sonra her gün benim için gece,
gecelerse parlak gün, rüyalar seni bana gösterince.

Lütfen bir şeyler ye Louis xx."

Biri ona not yazmıştı. Biri onun yemek yemediğini biliyordu. Biri ona bir çiçek bırakmıştı. Peki kimdi ki bu? Louis kalbinin sıkıştığını hissetti. Bu bir şaka olabilir miydi? Tabiki şakaydı, kim Louis'ye çiçek verirdi ki? Louis aklı karışmış bir şekilde bir elindeki nota, bir de çiçeğe bakıyordu. Bunları yaparken, köşede onu izleyen Harry'den oldukça habersizdi.

☆☆☆

Y/N

Yeni bir şeylere başlayalım dedim ehe, iyi okumalar♡♡♡

the flower boy and the wildflower | larry (mpreg)Where stories live. Discover now