cool dumb

815 94 123
                                    

"Günaydın gün ışığım."

Louis telefonun öteki ucundan duyduğu pürüzlü sesle gülümsemeden edemedi. Birkaç hafta önce, ona güne dünyanın en mükemmel çocuğunun, en az onun kadar mükemmel iltifatları ile başlayacağını söyleseler, karnı çatlayana kadar gülerdi. Ancak şimdi, hayallerini kurmaktan dahi korktuğu o peri masallarının içindeymiş gibi hissediyordu.

"Günaydın, Hazz." Diye mırıldandı. Louis de ona sevgi sözcükleri sarf etmek istiyordu, fakat fena utanıyordu. Harry de bunu bildiğinden, üsteleme gereği duymuyordu. Tüm bunların Louis için yeni olduğunu biliyordu. Zaten her şey zamanla yerine otururdu, en azından öyle umuyordu.

"Bugün okula biraz geç geleceğim, merak etmemen için aradım." Dedi Harry, Louis onun cümlesini bitirdiğinde alt dudağını dişleyerek cevap beklediğini hayal etti.

"Bir sorun mu var?" Louis yatağında doğrulurken, kaşları çoktan çatılmıştı. Harry dün akşam, Louis ile birlikte mavi gözlü olanın evine yürüdükten sonra, telefonunu ve arabasını geri almak, aynı zamanda da yaptıklarının hesabını sormak üzere Aaron'ın evine gideceğini söylemişti. Ancak sonrasında ablasının telefonundan Louis'ye Aaron'ın evde olmadığını ve yarın sabah gideceğini içeren bir mesaj atmıştı. Ve şimdi, Harry telefonuna kavuştuğuna göre, Aaron ile görüşmüştü. Louis istemsizce geriliyordu.

"Hayır, hayır güzelim. Sadece ufak bir işim var. İkinci derse girmeden yanında olurum, tamam mı?" Louis içi huzursuzlukla kaplı olsa da, Harry'nin ona sesleniş şekli ile kalbinin ısındığını hissederek gülümsedi.

"Peki, çok geç kalma. Lütfen."

"Merak etme, sonra görüşürüz, tamam mı?"

"Tamam." Louis telefonun kapandığını duyduğunda, büyük bir nefes vererek telefonunu yatağa bıraktı. Gergin hissediyordu, ancak Harry önemli değil diyorsa, ona inanmayı tercih ederdi.

Louis aniden yataktan kalktığında, birkaç saniyeliğine gözleri kararmış, başı dönerek sendelemişti. Bu ona o kadar fazla oluyordu ki, artık zevk almaya başladığı bile söylenebilirdi. Yeterince gıda almadığından, ve berbat bir uyku düzeni olduğundan bunun olduğunu bilse de, umursamamayı tercih ediyordu.
Sonunda görüşünü bulabildiğinde, banyoya gidip günlük işlerini halletti. Her adımında, her hareketinde aynaya bakmamaya özen gösteriyordu, ancak odasına geri döndüğünde, gözleri istemsizce boy aynasına takıldı. Kendisine bakmaktan nefret ediyordu. Sanki, yansıması ona ne kadar aciz olduğunu göstermek istiyor gibi orada dikiliyor, Louis'nin canını yakıyordu.

Louis üzerindeki kazağı yavaşça sıyırdı. Beyni bunu yapmaması için yalvarıyor gibiydi, fakat sanki vücudunun kontrolü onda değildi. Üzerindeki kendisine oldukça bol gelen gri kazağı, ve bordo eşofmanını gözlerini aynadan bir saniye olsun ayırmadan çıkardı. Şimdi yalnızca baksırı ile öylece dikiliyorken, gözleri çoktan tuzlu sıvı ile kaplanmıştı. Lütfen diye haykırdı beyni. Lütfen bakmama izin verme. Lütfen gözlerimi kapat.

Önce bakışlarını üst bedeninde gezdirdi. Çelimsiz, neredeyse tüm kemikleri sayılan vücudu, karnının üzerindeki yaralarla süslenmişti. Louis her birini vücuduna nasıl kazıdığını unutamıyordu. Gözleri yavaşça aşağı kaydığında, ince bacaklarıyla karşılaştı. Bacaklarının da vücudunun geri kalanından bir farkı yoktu. O kadar zayıftı ki, bacaklarının arasında koca bir boşluk bulunuyordu. Louis Tomlinson, çelimsiz, üfleseniz uçacak kadar hastalıklı bir zayıflık içerisindeydi. Rengi solmuş teni, ona bunu haykırıyordu. Fakat onun gözlerinin gördüğü, kulaklarının duyduğu bu değildi. Louis'nin aynaya baktığında tek gördüğü, yağlı bir vücuttu. O asla hayal ettiği bedene ulaşamayacaktı. Şişman bacakları, ve yağ ile kaplı karnı buna en büyük engeldi. Ve o artık gerçekten çok yorgundu.

the flower boy and the wildflower | larry (mpreg)Where stories live. Discover now