why now?

822 102 97
                                    

"Louis?" Harry şaşkınlıkla karşısındaki çocuğa baktı. Hayal görüp görmediğinden emin değildi, ki tükettiği alkol miktarına bakılırsa bu oldukça yüksek bir olasılıktı. Muhtemelen zihni ona oyun oynuyor, zavallı yüreğinin bir kez daha heyecanla çarpabilmesi için, beyni ona bir armağan sunuyordu. Sonuçta, saat çoktan gece yarısını geçmiş olsa da bugün onun doğum günüydü, değil mi?

Harry, dizleri giderek güçsüzleştiğinden ötürü evin kapısına yaslandı. Gözleri şaşkınlıkla karşısındaki çocuğu inceliyor, zaman zaman kırpıştırarak kendince yok olup olmayacağını test ediyordu. Hayalet görmüş gibiydi, alkolden kızarmış yanakları dahi rengini yavaş yavaş kaybediyordu.

Harry gözlerini kapatıp, içinden ona kadar saymaya başladı. Gözlerini açtığında, bu küçük zihin oyunu yok olacak, Harry de aptallığına güldükten sonra evine girip, sıcak yatağına kıvrılacaktı. Yani, en azından o bunu temenni ediyordu.

Bir, iki, üç...

Soğuk rüzgar kıvırcıklarının yüzüne çarpmasını sağlarken, etraf sessizdi. Sokaktan tek bir insan, tek bir araba geçmiyordu. Savrulan ağaç dallarının, ve yerdeki kurumuş yapraklarının hışırtılı sesi olmasa, Harry dünyanın durduğunu bile varsayabilirdi.

Dört, beş, altı...

Harry yaklaşan birkaç adım sesini duydu. Ne zamandan beri zihin oyunları bu kadar gerçekçiydi? Harry, Louis'nin orada olmadığını biliyordu. Yani, orada olmamalıydı. Değil mi?

Yedi, sekiz, dokuz...

İki senedir onu bir kez bile görmemişti. Numarası kullanılmıyordu, adına kayıtlı hiçbir sosyal medya hesabı yoktu, evleri çoktan satılmıştı. Louis ortadan kaybolmuştu. Üstelik, Harry şimdi Londra'daydı. Louis onun nerede yaşadığını dahi bilmiyordu. Bu imkansızdı.

On.

Harry gözlerini yavaşça aralarken, onun gerçekten burada olmasını isteyen yanını susturmaya çalışıyordu. Onun burada olması neyi değiştirecekti ki? Harry onunla ne konuşacaktı? Ne diyecekti? Ona ne kadar kırıldığını hangi kelime, hangi cümle anlatabilirdi ki? Bu Harry için, hayal gördüğünü sanıp üzülmekten çok daha acı verici bir şey olurdu.

Mavi gözlü çocuk, aralarında iki adım mesafe bırakmıştı. Şimdi tam karşısında duruyor, geceden bile daha gerçek görünüyordu. Siktir, diye mırıldandı Harry kendi kendine. O gerçekten buradaydı.

Onu son gördüğünde, Louis çelimsiz, hastalıklı derecede zayıf ve bir o kadar da sanki dokunsanız kırılacakmış gibi görünen bir çocuktu. Her daim bol kıyafetler giyer, kemikleri sayılan vücudunu kilolu olduğunu düşünerek gizlerdi. Teni solgun, hareketleri halsiz ve güçsüzdü. Kendine zarar verir, gözlerinin içi çok nadir gülümserdi, ve hayatına Harry girene kadar belki de mutluluk nedir bilmezdi. O Louis, şimdi bambaşka biriydi. Yüzü sağlıklı bir ışıltıyla parlıyordu. İdeal kilosuna ulaşmış, kıyafetlerinin içini doldurmaya başlamıştı. Vücuduna tam oturan boğazlı bir siyah kazak ve içi yünlü bir kot ceket giymişti. Altında siyah dar kotu ve tarçın rengi Cat botları duruyordu. Gözleri ışıldıyor, elmacık kemikleri parıldıyordu. Eskisi gibi yüzünden asla eksik olmayan mutsuz ve kırgın bir ifade yoktu. Kırmızı ve ince dudakları kıvrılmış, Harry'e minnetle bakıyordu.

"Hazza..." Louis ona bir adım daha yaklaşırken konuştu. Sesi bile daha enerjik geliyordu. Harry kalbinin sızladığını hissetti. Ritmi bozulmuş, artık düzensiz bir şekilde atıyordu. Bana öyle seslenme demek istedi. Bana öyle seslenme, güzel hatıralarıma hakaret ediyorsun.

Soğuk hava nedeniyle birer duman olarak ağızlarından çıkan titrek nefesleri birbirine karışıyordu. Harry olduğu yere çivilenmiş gibiydi, kımıldayamıyordu. Louis ise, bunu fırsat bilerek uzun boylu olana iyice yanaştı. Kollarını ona dolayıp, sarılmadan önce mavilerini yeşillerden bir an olsun ayırmadan fısıldadı.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jan 28, 2022 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

the flower boy and the wildflower | larry (mpreg)Where stories live. Discover now