im sorry, i'll make it up to you, i promise

917 114 104
                                    

"Loueh, üzgünüm beklettim, çocuklarla akşam için plan yapıyorduk da." Koşa koşa Louis'nin yanına gelen ve nefes nefese konuşan Styles'a Louis karşı gözlerini devirdi.

"Tam yirmi dakikadır seni bekliyorum, az kalsın gidiyordum Styles." Mahcup bir şekilde bakıp, alt dudağını sarkıttı.

"Özür dilerim, telafi edeceğim söz veriyorum. Hadi arabam şu tarafta." Tek omzuna astığı çantasının sapını kavrayıp yürümeye başladı. Louis de yeniden gözlerini devirerek kıvırcık saçlı çocuğu takip etti.

Birkaç saniye sonra Harry'nin mavi pikapına ulaşmışlardı. Harry kendi kilidini açtıktan sonra, içeri girip Louis'nin tarafındaki kilidi açtı. Louis ise yavaşça arabaya binip, çantasını kucağına almıştı.

"Üzgünüm, bu bebek eski modellerden, ama iş görüyor." Diye mırıldandı Harry, Louis karşılık olarak omuz silkti.

"Arabalardan çok anlamam, ama sevimli bir araba." Kontağı çalıştırırken, gülümsedi.

"Öyledir. Benim tatlı Dorothea'm."

Louis kaşlarını kaldırdı.

"Arabana isim mi verdin?"

"Evet, kızımın bir ismi olması gerekiyordu." Louis arabasından böyle söz etmesine güldü. Uzun zaman sonra, belki de ilk defa içten bir şekilde gülmüştü.

Harry radyoyu açıp, kasetlerden birini taktı, ve arabayı Elvis'in sesiyle doldurdu. Eh, müzik zevki vardı en azından. Okul arazisinden çıktıkları sırada, yeşil gözlü olan müziğin sesini biraz kıstı.

"Bana yolu tarif etmen gerekiyor."

"Broodcast'te doğru gidelim, oradan sonrasını tarif ederim." Diye mırıldandı Louis. Kıvırcık, kafasını tamam anlamında sallayıp, sürmeye devam etti. Louis ise, mide bulantısını biraz olsun bastırmak amacıyla, gözlerini kapatmış, kafasını cama dayamıştı. Oldukça halsiz hissediyordu.

"İyi misin Louis?" Diye sordu Harry. Gözleri kapalı olsa dahi, Louis, Harry'nin birkaç saniyeliğine ona baktığını hissetmişti. Gözlerini açmadan konuştu.

"İyiyim, yalnızca ufak bir mide bulantısı." Harry kafasını anladığını belirtircesine salladı. Yol boyunca birkaç yön tarifi dışında da konuşmadılar. Harry'nin üstelememesi, Louis'nin oldukça işine gelmişti.

☆☆☆

"Ne yapacağımız hakkında hiçbir fikrim yok, o yüzden önce konu hakkında konuşsak daha iyi olur." Diye söyledi mavi gözlü çocuk, çantasını yatağına bırakırken. O sırada yeşil gözlü olan, odayı inceliyordu. Etrafta birçok spor eşyası, bir tartı, ve birçok model dergisi bulunmaktaydı. Louis, Harry'nin baktığı yeri fark edince, hızla dergileri çekmecesine tıktı. Harry ise bunun üzerinde durmadı, Louis'yi sıkmak istemiyordu.

"Önce bir şeyler yeseydik? Ben çok acıktım." Dedi uzun boylu olan, Louis'nin çift kişilik yatağına otururken. Louis ise bugün bilmem kaçıncı kez Harry'ye gözlerini devirmişti.

"Ben tokum, istersen sana bir şeyler hazırlamayı denerim, fakat yemek yapmakla aram hiç yoktur." Louis'nin midesi kazınıyordu. Yemek kelimesini duyması bile, midesinin guruldamasına sebep olmuştu, fakat bugün sadece yarım bir havuç yiyebilirdi. Eğer Harry'nin yanında yarım bir havuç yerse, Harry ondan şüphelenirdi ve bu hiç ama hiç iyi olmazdı. Zaten gizli aptalı onun yemek yemediğini fark etmişti, bir kişiyle daha uğraşamazdı. Hem de Styles gibi popüler biriyle.

"Tokum cevabını kabul etmiyorum, çünkü birazdan şef Styles sana harika bir yemek yapacak. Parmaklarını yiyeceksin Lou, hazır ol." Harry ellerini çırpıp gülerek ayağa kalktı.

the flower boy and the wildflower | larry (mpreg)Where stories live. Discover now