Bölüm 9: Nezarethane

48 7 3
                                    

Nazi'nin Gözünden

"Siz ne yaptınız burada?" diye bağırdı bir anda Belarus. "Biz biraz tartıştık sonra olay büyüdü" dedi Japonya. "Ne oldu da kavga ettiniz?" diye sordu Belarus. "Orasını boş ver" dedi Kuzey Kıbrıs. "Nasıl boş vereyim! Hemen şimdi anlatın!" dedi Belarus. Çağıracak başka biri yokmuş gibi Belarus'u çağırmıştı oğlum. Bir Sovyet eksikti şu an. O da bir şekilde canlanıp geri gelse aile tamamlanacaktı. Neden Ukrayna'da gelmişti ki? Amaçları neydi? Oğullarımı öldürmek istiyor olabilirlerdi! Sovyet'in çocuklarıydı bunlar, her şeyi yapabilirlerdi...

Almanya'nın "Baba!" diye bağırmasıyla kendime geldim. Rusya dışında herkes gitmişti. "Seni bekliyoruz hadi gel!" dedi. Peşinden yukarı çıktım. Dışarı çıktım. Araba doluydu. "Şu Nazi bizimle gelmek zorunda mı! Onunla aynı ortamda bulunmak istemiyorum ben!" dedi Belarus. "Mümkün olsaydı ben de seninle aynı ortamda bulunmak istemezdim" dedim ona. Bana döndü ve arabanın kapısını açıp indi. "Binme o zaman arabaya! Böylece sen de rahat edersin ben de!" dedi. "Oğullarımı senin gibi birine emanet edince nasıl rahat olabilirim?" dedim. "Madem oğullarını önemsiyorsun o zaman niye senelerce onları yalnız bıraktın?" dedi. Ukrayna arabadan indi ve Belarus'a sakin olmasını söyledi. "Ben onlar ölmesin diye gittim!" dedim. Üşüyordum. Bodrum soğuk gelmişti ancak dışarısı bin kat daha soğuktu. Elimde siyahlıklar belirmeye başlamıştı bile. Daha önce Sovyet ile savaştayken aynısı olmuştu. Ne zaman aşırı bir soğuk olsa o zaman çıkıyorlardı. Bu sayede nedense sıcak olan bir gölgeye girip ısınabiliyordum. Ukrayna Belarus'u sakinleştirmeye çalışıyordu. İki elim de kapkara olmuştu. Büyük ihtimalle yüzüm de kapkaraydı şu an. Ve bir anda kendimi Weimar'ın gölgesinde buldum. Weimar pijamaları ile duruyordu. Üşüyordu. Onun da elinde siyahlık belirmeye başladı. Demek ki benimle telepati kurmamıştı. Benim gölgeme girmişti! "Günlüğünde yazanlar doğruymuş demek! Gerçekten de birinin gölgesine girmiş olmalı! Yoksa neden kapkara bir şekilde kaybolsun ki?" diye düşündü Weimar. "Günlüğümü mü okudun?" dedim. Eğer günlüğümü okumuşlarsa kulübeye gitmiş olmalılardı. Fakat nasıl bulmuşlardı ki kulübeyi? Bulmalarına imkan yoktu. Kulübeye yönlendiren ilk işaret koskoca ormanın ortasındaydı! Biraz anılarına göz attım. İlk başta Almanya'nın ona haçımı gösterdiği bir anıyı sonra Almanya'nın günlüğümü sesli ve gözleri dolu bir şekilde okuduğu anıyı buldum. "Okumuşsunuz" dedim. "Ayvayı yedik. Şimdi ne yapacağım! O ben değildim desem, yok olmaz anlar hemen" diye düşündü Weimar.

Doğu Almanya'nın Gözünden

Babam günlüğünü okuduğumuzu bir şekilde anlamıştı. Muhtemelen anılarımı okumuştu. Siyahlık yayılmaya başlamıştı yine. Aynı zamanda çok üşüyordum. Üstümde sadece pijamam ve çoraplarım vardı. Rusya beni tam yatağa girdiğimde kaçırmıştı. "Sıcak bir yere gir" dedi babam. "Sıcak bir yer yok ki!" dedim içimden. Bir anda hafifledim. Bir süre sonra Mel (Batı Almanya) montunu bana verdi. Biraz daha iyiydim şimdi fakat ayağım hala üşüyordu. Belarus ve Ukrayna babamın yokluğunu hala fark etmemişti. Siyahlığın yayılımı montu giymemle yavaşlamıştı fakat hala hızlıydı. Sıcak bir yere girsem durur muydu acaba? Sıcak bir yer de yoktu. "Nazi nereye kayboldu?" dedi Ukrayna. Belarus arkasını döndü. Sonra önüne döndü. Bir daha arkasını dönerken babam arkasında belirdi. Belarus korkudan yere düştü. "İyi misin Belarus?" dedi Ukrayna. "Abla sen az önce duydun mu Nazi'yi?" diye sordu Belarus. "Duymadım" dedi Ukrayna. "Ben duydum ama!" dedi Belarus. "Psikoloğa gidelim mi?" diye sordu Ukrayna. "Oradan deliye mi benziyorum?" dedi Belarus. "Evet" dedi Ukrayna ve sırıttı. Belarus ayağa kalktı. Babam yanımıza geldi ve bir elini benim omzuma, diğer elini kardeşimin omzuna attı. "Ne dersiniz eve gidince bisiklete binelim mi? Aynı eski günlerdeki gibi!" dedi babam. "İyide senin bir bisikletin yok!" dedi Mel. Babam iç çekti ve "Yoktu değil mi benim bir bisikletim" dedi. "Yoktu. Hiç bir zaman beraber bisiklete binmedik. Sadece küçükken benim bisikletime binip kırmıştın" dedi Mel. "Hatırlıyor musun hala?" dedi babam. Kapkara olmuş elime baktım ve kendimi Ukrayna'nın gölgesinde buldum. Ukrayna kardeşini nasıl sinir edebileceğini düşünüyordu. Şu an onu korkutabilirdim. Nede olsa daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştı. "Ben senin büyük babanın ruhuyum! Şimdi dediklerimi yap yoksa ölürsün!" dedim. "He he büyük babamın ruhusun! Şimdi inandım bak!" dedi içinden Ukrayna. "Büyük baban olmayacağım da kim olacağım?" dedim. "Bilmem başka birinin ruhu olabilirsin" dedi. "Hayır! Ben senin büyük babanın ruhuyum!" dedim. "Kanıtla o zaman!" dedi. Sonra ona büyük babası olduğumu kanıtlamak için gölgesinden çıktım sanki oymuşum gibi. Bana baktı ve güldü Ukrayna. "Sizin yanımıza ışınlanmak gibi bir gücünüz mü var?" dedi Belarus. "Hayır" dedim. "Uğraşamam ben daha sizinle, gidelim!" dedi Belarus.

YıldırımWhere stories live. Discover now