9. Bölüm
Durdum.
Okyanusun kıyılara sertçe vurması gibi durdum.
Kaymayı bekleyen yıldız gibi durdum..
Yağan yağmur gibi durdum.
Öylece.
İnsan, bir şeyi heves ettimi o şeyi yapmak için elinden geleni yapar. Onun ne ya da nasıl olduğu önemli değil. Önemli olan o şeyi yapmak. Sonuçlarının neler getireceğini düşünmemek. Annem ve babam her ne yaparsak ya da yapmak istiyorsak bize defalarca düşünmemizi söylerdi. Çünkü, davranış ve ağızdan çıkan her bir kelimenin dönüşü yoktu. Bir hançer gibi insanın vücuduna saplanıyordu.
Ve insan bir şey yapa yapa bölünüyordu.
Her yaptığı şeyde bir parçası kalıyordu ve biz, bölüne bölüne tükeniyorduk.
Kalbim ve yüreğim hissediyordu. İnsan, az çok karşındaki insanı hissederdi ya. Hissediyordum.
Çok kuvvetli şeyler hissediyordum...kalbimin içi savaş sonrası gibiydi. Kan ve revan. Halbuki ben o savaşa daha başlamamıştım. Niye böyle hissediyordum diyece sormayacaktım artık. Vazgeçişin kıyılarında dolanıyordum.
Ne yapacağımı anlayıp anlamadığını bilmiyordum. Şu an buna kafa yormak ve düşünmek istemiyordum. Sıcacık nefesi yüzüme çarpıyordu. Alev almış tenim mümkünmüş gibi daha çok yanıyordu. Yüzüne baktıkça içimde bir şeyler eriyip gidiyordu. Ya da gitmiyordu bilmiyordum. Hâlâ onun çekiciliğinin beni etkilediğini düşünüyor ve bu düşünceden vazgeçmiyordum.
Sezgin'i öpmemiştim. Ama öpmüş kadar olmuştum. Alev alev yanıyordum. Yerinden çıkacak gibi atan kalbimi duyup duymadığını bilmiyordum. Dudaklarımı yaladım. Kasıklarım alev topu olmuştu. Aramızdaki çekimi hissediyordum.
Çok kuvvetliydi.
Kokusunu bir iki kere içime çektim. Ona belli etmemeye çalıştım ama ne kadar özenliydim orası meçhul. Kirpiklerini kırpıştırıp bana sorar gibi baktı. Bu ifadeyi tanıyordum. Ne istediğimi soruyordu. Ben Sezgin'i yanıtlamak yerine yüzüne bakmaya devam ettim. Sakalının ayrımına baktım, ince dudaklarına ve esmer tenine baktım. Kaşının hemen üstündeki yara mesken tutmuştu. Gidecek gibi görünmüyordu. Elimi uzatıp o yaraya bakmak istiyordum ya da çenesinde ki gamzeye dokunmak istiyordum. Ama hissettiklerim bunları yapmamam gerektiğini söylüyordu.
Yoksa...yoksa işin sonunda ben zararlı çıkacaktım. Sonsuza varacakmışım gibi bakan gözlerinden gözlerimi çektim. Bahaneyle, "Kaşının üstünde bir şey var sandım. Ama yaraymış meğersem..." diyerek sessizce mırıldandım.
Sakince,"Evet." diyerek başını salladı. Bunun üzerine suskunluğunu korumaya devam ederken telefonu çalmaya başladı.
Tink tink tink.
Telefonu cevaplayıp kulağına koydu.
"Söyle koçum."
"..."
"Tamam geliyorum."
Telefonu kapatıp cebine koydu. Sinirle derin bir nefes alıp verdi. Sessizce, "HasbinAllah." diyerek mırıldandı. Ben de o sırada emniyet kemerini çözdüm. Neye sinirlenip sinirlenmediği umrumda olmamalıydı. Daha fazla burada durmadan yalıya gitmeliydim.

YOU ARE READING
VURGUNLAR
General FictionDudaklarını dudaklarımın arasına milimler kalacak kadar mesafe bıraktım. Ayın altında bir yıldız gibi parlayan yüzünü nefesimi üfleyip, dudaklarımı yaladım. Sağ elimi boynuna götürüp onu, kendime iyice çektim. İtiraz etmeden, bana ayak uydurdu. Sağ...