9

145 9 11
                                    

İkinci Kitap

Lucy'nin dürüstlüğüne pek itibar etmiyordu gerçi, ama etraflıca düşündüğünde bu meselede dürüstlüğünden şüphe etmek imkansız görünüyordu; böyle bir hikayede yalan bulma çabasını hiçbir dürtü mazur gösteremezdi. O yüzden Elinor, Lucy'nin doğru olduğunu iddia ettiği şeyden daha fazla şüphe etmeye kalkışmadı: her yandan ihtimaller ve kanıtlarla destekleniyordu ve Elinor'un dilekleri dışında hiçbir şeyle çelişmiyordu. Mr Pratt'm evinde tanışma fırsatı gerisi için şüphe götürmez ve korkutucu bir temel oluşturuyordu; Edward'in Plymouth civarındaki gezisi, hüzünlü ruh hali, kendi yetenekleri konusundaki güvensizliği, Elinor'a karşı kararsız davranışı, Miss Steeleler'in Norland ve akrabalarıyla ilgili Elinor'u şaşırtacak derecedeki ayrıntılı bilgisi, resim, mektup, yüzük hep birlikte öyle bir kanıt bütünü oluşturuyorlardı ki, Edvvard'ı haksız yere mahkum etme korkusunu siliyor ve hiçbir koruma çabasının gizleyemeyeceği bir gerçeği, Elinor'u aldattığı gerçeğini kesinleştiriyordu. -Elinor'un bu davranış karşısındaki kırgınlığı, aldatılmış olmaya duyduğu öfke kısa bir süre sadece kendini düşünmesine yol açtı; ama çok geçmeden başka düşünceler, başka endişeler ortaya çıktı. Edward onu bile bile mi kandırıyordu? Onu sevmediği halde mi seviyormuş gibi yapıyordu? Lucy'ye verdiği söz kalpten verilmiş bir söz müy-

dü? Hayır; zamanında ne olmuş olursa olsun, Elinor şimdi böyle bir söz olabileceğine inanmıyordu. Onun sevgisi Elinor'a aitti. Bu konuda yanılıyor olamazdı. Annesi, kızkardeşleri, Fanny, hepsi Norland'da onun Elinor'a duyduğu yakınlığı hissetmişlerdi; bu kendi kibrinin yarattığı bir yanılsama değildi. Onu sevdiği apaçıktı. Bu inanç kalbine nasıl da huzur verdi! Bunun onu affetmesini sağlamaması mümkün müydü! Edward suçluydu, hayli suçluydu Elinor'un onun üzerindeki etkisinin gereğinden fazla olduğunu ilk hissettikten sonra hala Norland'da kaldığı için. Bu bakımdan savunulamazdı; ama Edward onu yaraladıysa, kendini çok daha fazla yaralamış olmalıydı; Elinor'un durumu acıklı ise, onun durumu hepten ümitsizdi. Sağduyusuzluğu Elinor'u bir süre mutsuz etmişti; ama onu da tüm başka türlü olma imkanlarından yoksun bırakmış görünüyordu. Elinor zamanla sakinliğine kavuşabilirdi; ama o, o neyi bekleyebilecekti? Lucy Steele'le az çok mutlu olması mümkün müydü; Elinor'a duyduğu sevgi söz konusu olmasa bile, ahlaklı, hassas ve eğitimli biri olarak öyle bir kadınla -okuma yazma bilmez, düzenbaz ve bencil bir kadınla yetinebilir miydi?

On dokuz yaşın gençlik tutkusu haliyle kızın güzelliği ve uysallığı dışında herşeye gözünü kör etmişti; ama sonraki dört yıl -akıllıca geçirilse anlayışı güçlendirecek yıllar, gözlerini kızın eğitimindeki kusurlara açmış olmalıydı; öte yandan kız aynı süreyi düşük bir çevrede ve daha yüzeysel uğraşlar peşinde harcayarak güzelliğine bir zamanlar ilgi çekici bir karakter vermiş olabilecek o sadeliği de muhtemelen kaybetmişti.

Edward'ın kendisiyle evlenmek istemesi durumunda annesinin çıkaracağı güçlükler büyük görünüyorsa, şimdi sözlüsü şüphesiz Elinor'dan daha düşük seviyeli bir aileden ve herhalde daha az çeyizli biri olunca bu güçlükler besbelli çok daha büyük olacaktı. Bu güçlükler, Lucy'den o kadar soğumuş bir kalple, Edvvard'ın sabrını çok fazla zorlamayabilirdi; ama aile muhalefeti ve anlayışsızlık beklentisi onun kederli ruh haline ferahlatıcı etki yapabilirdi!

Acılı bir süreklilik içinde bu düşünceler aklından geçerken kendisinden çok onun için ağladı. Şimdiki mutsuzluğunu hakedecek hiçbir şey yapmadığı inancıyla güçlenip, Edvvard'ın da onun sevgisinden feragat edecek hiçbir şey yapmadığı inancıyla avunarak, şimdi, ağır darbenin ilk acısı altında bile, gerçeğe ilişkin her kuşkuyu annesinden ve kızkardeşlerinden saklayacak kadar kendine hakim olabileceğini hissetti. Kendi beklentilerine cevap vermeyi öyle iyi becerdi ki, en özel umutlarının tümüyle sönmesine katlandıktan sadece iki saat sonra akşam yemeğinde onlara katıldığı zaman kimse kızkardeşlerin görüntüsünden Elinor'un onu aşkından ilelebet ayıran engeller yüzünden gizli gizli yas tuttuğunu ve Marianne'in bütün kalbine sahip olduğunu hissettiği ve evlerinin yakınından geçen her arabada görmeyi beklediği bir adamın üstün meziyetleri üzerinde içten içe hülyalara daldığını tahmin edemezdi.

Akıl ve TutkuWhere stories live. Discover now