19

75 8 11
                                    

Albay Brandon'ın dönmesinin beklenebileceği zaman artık yaklaşıyordu. Saat onda ya da az daha sonra annesinin onlara doğru seyahat ederken içinde olduğu korkunç şüpheden kurtulabileceğine inanıyordu. Albay'ın da! -o da daha az acınacak bir halde değildi! -Onları hala habersiz tutan zaman nasıl da yavaşilerliyordu!

Saat yedide, Marianne'i hala tatlı tatlı uyurken bırakıp oturma odasında çay içen Mrs Jennings'e katıldı. Korkuları kahvaltıda, tam tersi duygular da akşam yemeğinde doğru dürüst bir şey yemesine izin vermemişti; -o yüzden şimdi huzur içinde olunca, bir şeyler atıştırmak gayet hoşuna gitti. Mrs Jennings çayın sonunda onu annesi gelmeden önce biraz dinlenmeye ve Marianne'in yanındaki yerini kendisine bırakmaya ikna etmeye çalıştı; ama Elinor kendini yorgun hissetmiyordu, o an üstünde uyuyabilecek gibi bir duygu yoktu ve gereksiz yere bir an bile kızkardeşinin yanından ayrılmak istemiyordu. Bunun üzerine Mrs Jennings üst kata, hasta odasına kadar ona eşlik etti, herşeyin yolunda gittiği konusunda kendini rahatlattı, onu yine orada vazifesi ve düşünceleriyle baş başa bıraktı ve mektup yazıp uyumak için kendi odasına çekildi.

325

Gece soğuk ve fırtınalıydı. Rüzgar evin çevresinde kükrüyor, yağmur pencereleri dövüyordu: ama içi mutluluk dolu olan Elinor buna aldırmıyordu. Marianne gökgürültüsüne rağmen uyudu; yolculara gelince -o an çekmekte oldukları her sıkıntı karşılığında onları bekleyen büyük bir ödül vardı.

Saat sekizi vurdu. Onu vurmuş olsa, Elinor o sırada eve bir arabanın yanaştığını duyduğuna inanacaktı; ama duyduğu inancıöyle güçlüydü ki, henüz gelmiş olmaları neredeyse imkansız da olsa gerçeği görmek için bitişikteki giysi odasına geçip pencerenin bir kanadını açtı. Kulaklarının onu yanıltmadığını o an gördü. Arabanın parıldayan lambaları o an ortaya çıktı. Kararsızışıklarına bakılırsa dört atlı bir arabaydı; bu da annesinin duyduğu telaşın ölçüsünü anlatırken beklenmedik hızlarını da açıklıyordu.

Sakin olmak Elinor'a hayatında hiç o anki kadar zor gelmemişti. Araba kapıda durunca annesinin neler hissediyor olabileceğini -kuşkusunu, korkusunu -belki umutsuzluğunu! -ve Elinor'un söyleyeceklerini!düşününce sakin olmak imkansızdı. Yapılacak tekşey acele etmekti; o yüzden, sadece kızkardeşini Mrs Jennings'in hizmetçisine bırakabilinceye kadar bekleyip çabucak aşağı indi.

İç koridor boyunca ilerlerken holdeki telaşı duyunca çoktan içeri girdiklerini anladı. Oturma odasına doğru seğirtti, -içeri girdi, -ve sadece Willoughby'yi gördü.

Onu görünce dehşet içinde irkilen Elinor kalbinin ilk tepkisini dinleyip hemen odadan çıkmak için döndü; eli tam kilitteydi ki hareketi yarıda kaldı: Willoughby aceleyle ilerleyerek ricadan çok emre yakın bir sesle şöyle dedi,

"Miss Dashwood, yarım saat -on dakika -yalvarırım kalın."

"Hayır, beyefendi," diye cevapladı Elinor kararlılıkla, "kalmayacağım. İşiniz benimle olamaz. Hizmetçiler sanırım Mr Palmer'ın evde olmadığını size söylemeyi unuttular."

"Mr Palmer'la bütün akrabalarının şeytan kesildiğini söyleseler bile," dedi Willoughby hışımla, "yine de kapıdan dönmezdim. İşim sizinle, sadece sizinle."

"Benimle!" -büyük bir hayretle -"peki, beyefendi -çabuk olun -ve mümkünse daha nazik olun."

"Oturun, ikisine de peki."

Elinor tereddüt etti; ne yapacağını bilmiyordu. Albay Brandon'ın gelip onu orada bulma ihtimali aklına geldi. Ama onu dinlemeye söz vermişti ve şeref duygusu kadar merakı da işe karışmıştı. Bunun üzerine, bir an düşündükten sonra sağduyunun meselenin bir an önce sonuca ulaştırılmasırn gerektirdiğine ve bunu sağlamanın yolunun da rıza göstermesi olduğuna karar vererek sessizce masaya doğru yürüdü ve oturdu. Willoughby karşısındaki sandalyeye geçti ve yarım dakika boyunca ikisi de tek kelime etmedi.

Akıl ve TutkuWhere stories live. Discover now