Sarı sayfaların kesilmiş satırları - Bölüm 7

1.5K 272 132
                                    

Merhaba canlarım, nasılsınız? Sizi çok bekletmeden bölümü yazayım dedim. 

Lütfen satır arası yorumlarınızı ve bölüm sonunda bölümle ilgili yorumlarınızı benimle paylaşmaktan çekinmeyin.

İyi okumalar.

Bölüm şarkısı: Harry Styles- Golden


Bir keresinde annemin kitaplarını düzenlerken kitapların arasından eski bir İncil bulmuştum. Sayfaları o kadar tozlu ve yıpranmıştı ki yıllardır ellerini dahi sürmediklerini ilk elime aldığımda anlamıştım. 

 Kenarları parçalanmış ve saralmış sayfalar, bazı kısımlarda altı çizilmiş satırlar. Dini bir inancı olmayan ailemin neden böyle bir kitaba sahip olduğunu bir an düşünsem de sonradan herhalde karıştı diyerek sorgulamaktan vaz geçmiştim. 

 Hızla çevirdiğim sayfalarda gezdirdiğim bakışlarım altı tamamen siyah kalemler boyanmış bir satırda durmuştu o anda. 

 Ruh istekli, ama beden güçsüzdür. 

 O an düşündüm gerçekten. Ruhumun neyi istediğini, nelere çalıştığını uzunca düşündüm. Elimdeki tozlanmış İncil'e bakarken ruhumla bedenimi yarıştırsam acaba hangisi kazanır düşüncesiyle saatlerce o odada elimdeki İncil'i izledim. Ama günün sonunda eğri oturduğum için ağrıyan boynum ve cevapsız sorularla boğulan beynim dışında hiçbir şey elde edemedim. 

 Boş bir kutu olan ruhumla sadece gelecekte ne olacağını görmek için büyüyen bedenimin bana bu hayatta katabileceği hiçbir şey yoktu. Hüzünle harmanlanmış karanlık geleceğin ne getireceğini ben bile bilemezken, bazen sadece boşuna mı diye düşünmeden edemiyordum. 

 O kadar şeffaf hissediyordum ki kendimi. Önden bakınca arkası görünen boş bir tabloydum sanki. Ve bununla birlikte gelen aldığın nefese son ver sesleri beynimde yankılanmadan durmuyordu. Bazen o kadar gürültülü oluyordu ki kafamı duvara vururken buluyordum kendimi. 

 İşte o anlarda gerçekten aldığım nefesi kesmem gerektiğini düşünüyordum. Bu hayatı bana veren ben değilken, neden bunları yaşamak zorundaydım ki? En büyük günahın can almak olduğunu söyleyenler, böyle boş bir hayatı verirken git yaşa demek kolayken, istemediğim için sonlandırmak istemem neden günahtı? O zaman canavar ben mi oluyordum bu hikayede? Ben miydim yalnız tökezleyen bu hayatta? 

 "Jisung? Jisung iyi misin?" 

 Kolumun sarsılmasıyla elimdeki fırçalar sert bir şekilde yere dökülürken kafamı yerden kaldırarak dikkatlice yüzüme bakan adama baktım. Gözlerinin önüne döktüğü şekilli siyah saçlarının ardından çatık kaşlarla yüzüme bakarken, ne kadar zamandır bu düşüncelerle boğulduğumu bilmiyordum bile. 

 "Efendim hyung?" 

 "İyi misin? Deminden beri sana sesleniyorum ama sadece elindeki fırçalara bakıyorsun. Hastalandın mı?" 

 Alnıma koyduğu sıcak eli ateşimin olup olmadığını anlamaya çalışırken bakışlarımı yüzünün her karışında gezdirdim. Boğuluyordum. Onunlayken hem huzur buluyor hem de boğuluyordum. Nasıl kısa müddette ruhuma bu kadar hâkim olduğunu bilemiyordum ama yapmaktan çok yapamayacağım şeyler korkutuyordu beni. 

 "Hafif ateşin var. Sana dün hastalanacaksın dedim dimi? Hadi seni eve bırakayım. Böyle olmayacak." 

 Alnımdaki elini indirip koluma koyarak beni yürütmeye çalışınca engel olarak olduğum yerde durdum. Eğilip yere döktüğüm fırçaları elinde tuttuğu küçük market sepetine atarken, "İyiyim, eve gidince uyurum. Yarına bir şeyim kalmaz," dedim hafif bir şekilde gülümseyerek. 

𝑴𝒐𝒏𝒐 𝑵𝒐 𝑨𝒘𝒂𝒓𝒆 / MinSungWhere stories live. Discover now