Bölüm Dokuz 🕊 Müjde

68.9K 6.5K 12K
                                    




Herkese hayırlı Ramazanlar!

Çok sevdiğim bir bölüm oldu, umarım siz de hissedersiniz.

Bizi oy ve yorumlarınızdan mahrum etmeyin lütfen. <3 Paragraflarımız boş kalmasın.

Instagram: suleavlamaz

Twitter: sulisindunyasi

Keyifli okumalar.

Başlamadan önce bir güvercin emojinizi alırız.  🕊

Bölüm Şarkısı: Pilli Bebek - Eylül Akşamı

BÖLÜM DOKUZ 🕊 MÜJDE

Yaz mevsiminin bir günü daha devrilmiş, yakıcı güneş yeniden Balamir'in alçak evlerinin üzerine ışıklarını salmıştı. Düğünün yorgunluğu bir yana, bugün hepimizde bir coşku vardı ki abim artık evlenmişti. Kahvaltılarımız şimdi Elif'le daha da şenlenecekti. Ailemize bir üye daha dahil olmuştu.

Adetlerimize göre yeni evlenen çift bir sene boyunca erkeğin ailesiyle birlikte yaşardı, evliliğe alıştırmak, üzerlerindeki sorumlulukları azaltmak için. Üstelik yeni evlenmiş çiftlerle şeytanın çok uğraştığına inanılırdı, en çok kavgalar alışılamama durumundan ötürü bu zamanlarda doğarmış. Bundan mütevellit ilk yıl bir nevi destek olmak amacıyla birlikte yaşanırdı. Haliyle Elif bu sene boyunca bizimle kalacaktı ve bu durum beni aşırı heyecanlandırıyordu.

Kız kardeşlerim ve annemle erkenden kalkmış, güzel çiçeklerle süslenmiş bahçemize bir kuş sütünün eksik olduğu kahvaltı masasını hazırlamıştık. Onlar aşağıda beklerken ben mutfaktan ekmek sepetini almak için yukarı çıkmıştım. Hazır çıkmışken, kimse yokken dikkat çekmem diye düşünerek telefonumu çıkardım ve bir mesaj bildirimi görmeyi bekledim. Dün, masadaki konuşmalardan, yengemin söylediklerinden ötürü oldukça utandığımdan hiçbir şey yazamıyordum Yusuf Agâh'a. Utancım hâlâ silinmemişti, yazacak cesareti de bulamıyordum.

İşin üzücü yanı, o da bana yazmamıştı ve bu kalbimin kasvetle dolmasına neden oluyordu. Sinirlenmiş miydi, Kemal'i aileme bahsetmediğim ve üstüne üstlük onunla hakkımda çıkan bu evlilik meselelerinden ötürü?

Dün sinirlenmişti, bunu gözlerinden okuyabilmiştim. Ancak şimdi ne durumda olduğunu merak ediyordum. Yazmak istiyordum, elim de gitmiyordu ama.

Mutfak kapısının gıcırtısıyla telefonumu kilitleyip zihnimden o güzel adamı sildim. İçeriye giren Elif'ti. Başına toz pembe, yazlık bir tülbent sarmış, tülbentin ucunu krem rengi elbisesinin göğüs kısmını örterek omuzlarına iğnelemişti.

Göz göze geldiğimizde "Hayırlı sabahlar," dedi, sanki iki arkadaş değil de iki yabancıymışız gibi utangaç bir edayla.

"Hayırlı sabahlar gelin hanım," dedim üzerindeki çekimserliği atabilmesi için en içten halimle gülümseyerek. Ardından ekmek sepetini elime aldım. Abim Elif'in arkasından içeri girdiğinde "Ve abiciğim," diye ekledim.

İkisi de oldukça utangaç görünse de abim kendini çok çabuk toparladı. "Mutfak mis gibi çörek kokmuş, anlaşılan annem döktürdü yine," deyip Elif'e baktı. "Gelini için..."

Gülümsemem derinleştiğinde Elif alttan alttan tebessüm edip bakışlarını kocasından kaçırdı. "Bilal..."

Abim kolunu Elif'in omuzuna attı, hafiften üzerine eğildi. "Adım bu kadar güzel miydi benim ya?"

İS KOKAN ZEYTİN AĞACIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin