BÖLÜM-15 "ZOR KARAR"

141 91 52
                                    

MEDYA: SEZAN AKSU- AŞK( ŞARKININ ADI GEÇTİĞİ YERDE AÇABİLİRSİNİZ)

Hayatı kuralına göre yaşayacaksın derler bazen. Çünkü ona göre yaşamaktan başka çıkar yol verilmez elimize. Hayatın bize hazırladığı oyunları kurallarına göre oynamayı seçmek zorunda kalırız. Sonra sıkılırız oyunda piyon olmaktan. Her seferinde yere düşmekten, yara almaktan, karşımıza çıkan her zorlukta ilk feda edilenler arasında kalmaktan. Oyunu kendi kurallarımıza göre oynadığımızda görürüz o zaman gerçeğin bize nasıl tuzaklar kurduğunu. Vazgeçmek için direnirken fark etmeden oyunu bitirmiş oluruz. Sonra bir fırtına çıkar; tam kazandım dediğiniz anda savurur tüm benliğinizi. Oradan oraya kızgın fırtınayla savruluruz. Her şey bitti sandığımız o yolun aslında yeni bir başlangıç olduğunu anlarız o zaman. Yeniden ve yeniden o çatallı yoları yürümek için kanatırız yaralarımızı.

Araz'la çok kötü olmasa da sonu güzel biten bir geceden sonra kendi odalarımıza çekilmiştik. Her ne kadar Araz'ın bir adım uzağımda olduğunu bilsem de ışığı kapamayarak uykuya zor da olsa dalabilmiştim. Onun kokusunun olduğu bir yerde ki gibi huzurlu olmasa da en sonunda uykuya dalmıştım. Bir de yarın editörlük için yayınevine gidecektim. En sonunda gerçek işime kavuşmuş olsam da eski heyecan kalmamıştı içimde. İşten eve döndüğümde beni sinir edecek Gülnur yoktu ya da beni yapmadığım şeylerle suçlayıp annemlere şikâyet etmekle tehdit eden bir Firdevs olmayacaktı. Her ne kadar yaptıkları hareketler hoş olmasa da benim hep bir yanım olmuşlardı. Ve şimdi eksikleri ne kadar da belli ediyordu.

Sabah uyandığımda banyoya gidip rutin işlerimi hallettim. Havların yavaş yavaş soğuması sebebiyle kırmızı, balıkçı yaka bir kazak ve dar paça siyah bir pantolon giyip aşağıya indim. Sıla hâlâ uyuduğu için kahvaltı işi bana kalmıştır diye düşünürken mutfağa girdiğimde hayatımın en güzel anını yakalamıştım. Araz, savaş alanına dönmüş mutfakta kahvaltılıklarla cebelleşiyordu.

"Hiç yoktan iyidir," diyerek önündeki özenle kesmiş domateslerle konuşuyordu. Üzerinde ise beyaz papatyalı bir önlük giymişti. O kadar tatlı ve komik duruyordu ki kıkırdamama engel olamamıştım. Sesimi duyar duymaz yüzünü bana dönüp göz kırpmıştı.

"Böyle yakışıklı, becerikli, sevecen ve tatlı bir sevgilin olduğu için çok şanslısın sevgilim," dedi sırtını tezgâha yaslayarak. Tek kaşımı kaldırıp karşımdaki ego yığınına doya doya bakmakla yetindim. Gözlerimi devirip yanına geçerek özenle hazırladığı kahvaltılıkları mutfakta ki masaya hazırlayıp ikimiz de karşı karşıya oturarak yemeye başladık. Gözlerimi önümdeki kahvaltı tabağından kaldırıp Araz'a çevirdim.

"Araz sana bir şey soracağım," diye söylendiğim de Araz bana bakıp derin bir gülümseme bahşetti.

"Sıla, Özgür'ü nerden tanıyor?" bir anda sorduğum soru karşısında dudaklarının düz bir çizgiye bürünmesini izledim. Gözlerime baktı. Sadece baktı. Cevap yok. Ses seda yok. Donuklaşmış gözleri birçok şey anlattığına emindim ama aradaki perde görmemi engelliyordu. Ortada bir sırrın olduğuna adım kadar emindim ama ne olduğu ya da kiminle ilgili olduğunu anlayamıyordum.

"Nerden çıktı bu? Özgür'le mi konuştun yoksa?" diye sordu uzun süren sessizliğinin ardından. Sesindeki tını o kadar düz ve umursamazdı ki bir an afallamıştım. Belki de şaşkınlığım verdiği tepki değil bana yöneltmiş olduğu soruydu.

"Hayır. Kimseyle konuşmadım. Sadece dün akşam Sıla bana Özgür'le ne zamandır tanışık olduğumu sorunca..." diye konuşmaya devam ederken kapının zil sesi cümlelerimi yarıda kesmişti. Sandalyesini geriye itip mutfaktan çıkan Araz'ın arkasına bakmakla yetindim.

Bir dakika gibi kısa bir sürenin ardından telefonumun arama sesini duyunca telefonu çıkartıp Sıla'nın numarasını görünce açıp kulağıma götürdüm.

ZEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin