BÖLÜM-22 "BİRİNCİ KİTAP FİNALİ"

79 31 1
                                    

MEDYA: GRİPİN: SEN GİDİYORSUN

"Araz! Gelsene sevgilim." Arkamda tanıdık olan sesi duyar duymaz sesin geldiği yöne bakmıştım. Beyaz papatyaların milyonlarca olduğu tarlaydı burası. Gökyüzün de ki güneş huzurun simgesiydi sanki. Papatyaların arasından yavaş adımlarla sesin geldiği yöne doğru yürümeye başladım. Önümden koşup şarkılar söyleyerek küçük bir kız çocuğu geçti. Arkasından tebessüm ederek bakarken papatyalardan birini koparıp siyah saçlarının arasına taktı.

"Araz, gel artık," dedi yine o tanıdık ses. Kızın gözleri insanı sarhoş edecek derece de masumdu. Tekrardan önüme dönüp büyük çınar ağacının altında, salıncakta sallanan kızı görünce gülümsemem daha da genişledi. Hızlı adımlarla bana arkası dönük olan kızın yanına gittim.

"Güliz?" dedim önüne geçerek. Mavi gözlerini ben hariç her tarafta gezdiriyordu. Önünde diz çöküp ellerimi dizlerinin üzerine indirdim. Üzerin de kar beyazı, uçuş uçuş bir elbise vardı.

"Seni buldum," dediğim de gözlerime en nihayetin de bakmıştı. Dudaklarında ki gülümseme yavaşça solarken bir elini elimin üzerine koydu.

"Bana arkanı dönersen giderim demiştim," dediğinde kaşlarım çatılmıştı. Yanımdaydı. Bir yere gitmemişti. Şu an karşımda mavi okyanusun dalgası gibi durgun ve güzeldi. Ona dokunabiliyordum. Onun gözlerine bakabiliyordum.

"Ben seni çok seviyorum."

"Oyunu kaybettin. Beni kaybettin. Anneni kaybettin. Her şeyini kaybettin. Zehir kazandı. Bak," dediğin de sol bileğini gösterdi. Bileğin de derin bıçak izi vardı. Üstelik kanıyordu. Kanı silmek, yarasını temizlemek için üzerimdeki tişörtü çıkartıp yarasına bastırdım.

"Sen güzel olan her şeyin katilisin," dedi bileğini avuçlarımın arasından çekerek. Sallandığı salıncaktan kalkıp önümden geçerek ilerideki karanlık ormana doğru yürümeye başladı. Onun yanına gidebilmek istiyordum ama gidemiyordum. Ayaklarım yere çivilenmişti sanki. Gitmek bir yana yerimden bile kıpırdayamıyordum. Konuşamıyordum. Adıyla seslenemiyordum. Etrafta papatyaları solduracak derece de fırtınalı yağmur başlamıştı. Huzur veren güneş kendini gizlemiş yerine karanlık bulutları bırakmıştı. Sevdiğim kadın karanlık ormana doğru yürüyordu. Ona ulaşamıyordum. Ona dokunamıyordum. Yağmurla beraber gözyaşlarım akarken birisinin paçalarımı çekiştirdiğini gördüm. Gözlerimi yanı başımdaki küçük kıza çevirdiğim de ıslak saçlarını geriye itip mavi gözleriyle bana bakıp gülümsüyordu.

"Ben de seni seviyorum. Masalımı tekrardan yaz olur mu? Ama bu sefer mutlu sonla bitsin," dedi gülümseyerek. Önünde diz çöküp maviliklere baktım. Elini uzatıp avuçlarımın arasına solmuş olan bir papatyayı bıraktı. Parmaklarımı bileştirip avucumu kapattı. Gözlerime baktığında gözlerindeki yakamoz o kadar parlak ve ışıl ışıldı ki kıyamıyordu insan ona bakmaya. Yanıma iki adım da yaklaşıp boynuma sıkıca sarıldı. Gözlerimi kapatıp sarıldım kollarımın arasındaki küçük bedene.

"Kalıcı bir hasar oluşmayacak öyle değil mi?"

"Sanmıyorum. Araz Beyin durumu gittikçe iyiye gidiyor fakat diğer arkadaşı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim."

Sesler başucumdan geliyordu. Yanımda konuşulanların birisinin Sıla olduğunu sesinden tanımıştım. Kapıdan çıkan tanımadığım ses tonu ise yabancı bir adamın sesiydi. Gözlerimi açarsam cehenneme adımı atacaktım. O rüyaya geri dönemeyecektim. Güliz'i göremeyecektim. Gerçeklerle yüzleşmeye mecalim yoktu ki. Benim yaşamaya bile hakkım yoktu. Onu her bulduğum da kendimi kaybetmekten çok yoruldum. Onu her kaybettiğim de ölümle burun buruna gelmekten çok yoruldum. Benim ölmeye de hakkım yoktu. Ben her gün işkence çekerek yaşamak ve ölmek arasındaki arafta zincirlere vurulmam gerekiyordu. Ben yine öfkemle etrafımdakilere zarar vereceğim. Ben yaşarsam Güliz geri gelecek mi? ben uyanırsam sevdiğim kadın baş ucumda olacak mı?

ZEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin