sonun başlangıcı

184 26 5
                                    

Chan tekrar gözlerini açtığında şok içerisindeydi. Hastanedeydi. Ama nasıl? Etrafında ki her yer tanıdık duruyordu. Aklı bulanmış, şaşkınlık içerisindeydi.

Yaşıyordu hem de ilk hayatında ki gibi bir hastanedeydi. Hatta aynı hastanedeydi. Odaya giren doktor ile irkildi.

“Sonunda yorgunluk uykunuzdan uyanmışsınız Bay Lee.”

Ona önceki soyadıyla sesleniyordu. Bu önceki hayatıydı. Yaşıyordu. Ya da deliriyordu. Bakımevinde geçirdiği kalp krizinden kurtulmuş muydu? Ya krallık? O neyin nesiydi?

“Ben o krizden de kurtuldum mu?”

Ağlayacaklıydı. Aklı almıyordu. Delirmiş olmalıydı. Doktor ona anlamsız bakıyordu.

“Kriz falan geçirmemişsiniz. Sadece kan şekerinizin düşmesine bağlı fakültenin ortasında bayılmışsınız.”

Bir dakika ne? Chan aceleyle hastane önlüğünü açıp önüne baktı. Dikiş izleri yoktu.

“Be-ben hangi zamandayım?”

Doktor gerçekten tuhaf davranışlarını anlamlandıramıyordu.

“Tarihi soruyorsanız eğer...”

Fakülte de bayılmış sonra hastanede uyanıp hasta olduklarını söyledikleri zamana dönmüştü. Sanki her şey en başa sarmış gibiydi. Her şey rüya gibiydi. Hastalığı veya bakımevi hatta Dokyeom gerçek değil miydi? Son dakika da söylediği sözler canlandı aklında. Kafası gittikçe bulanıyordu.

Muayene sonrası serumu bitene kadar kalmasını söyleyen doktor çıktığı anda aceleyle kalktı ve aynadan sırtına baktı. Hiçbir şey yoktu. Yatağa dönerken o defter vardı sadece. İçini açtığında ise kendi el yazısıyla tüm hikâyeyi gördü. Her şeyi. Oturup tekrar en baştan okudu. Kral Dokyeom'un hayatı sayfalar arasındaydı.

Kendi hayatına dönmüştü ancak o… Kafasını toparlayamıyordu. O bir hikâye için ölmüş sonra o hikâyede sevdiği adamım ölümüne sebep olmuştu. 

Lee Chan yaşadığı duygu karmaşasıyla kendini uykuya verdi. Uyumaya ve hiç uyanmamaya çalıştı. Ancak tekrar gözlerini açtı. Hemşire başucuna gelmiş serumu çıkarıyordu. Ona taburcu olabileceğini söyleyince birkaç dakika kafasını toparlamaya çalıştı. Nasıl hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam edecekti bilemiyordu.

Evine döndü. Hiç kimse ona kanser olduğunu söylemedi. Kimse ona öleceğini söylemedi. Bir hafta okula gitmedi. Evin duvarlarını izlerken delirdiğini düşünmeye başladı. Her şey rüya gibi geliyordu.

Acı çektipi hastalık hiç var olmamıştı. Rüya gibi gördüğü o krallık hiç olmamış gibiydi. Bunu anlayabilmesinin tek yolu vardı. Şu an müze olan Gyeonbok Sarayına gitmeliydi.

Sabah olduğu gibi sarayın girişinde buldu kendini. İçeri girerken bir bir anıları canlandı gözünde. Her şey zamanla değişse bile hala birçok yer eskisi gibi duruyordu.

Meydana geldiğinde kalbinde hissettiği acı çok canını yaktı. Sanki tekrar ölüyormuş gibi. Gözlerinin ucunda yığılan Dokyeom’u görüyordu. Tanrım! Geri dönmek ve onu kurtarmak istiyordu. Onu tekrar yanında görmek istiyordu. Son sözlerini dediği için gelmişti işte buraya.

Chan istemsizce dizlerinin üzerine çöküp ağladı. Buna dayanamıyordu. Tüm bu olanlara dayanamıyordu. Etrafındaki insanları umursamadı. Onları umursayacak kadar aklı kalıp kalmadığından emin değildi. Eğer o defter olmasa her şeyin rüya olduğunu düşünecekti.

"Bir haftadır seni bekliyorum."

Chan çok yakınında hissettiği bu tanıdık sesle irkildi. Dibinde ayakta duran silüet onun şaşırmasına sebep oldu. Dokyeom buradaydı. Onunlaydı. Hayal değildi. Tıpkı orada gördüğü gibi görünüyordu.

Kollarından tutup kalkmasına yardım etti. Korkudan, kafa karışıklığından tir tir titriyor, olanları anlayamamaktan çıldırıyordu. Dokyeom ona bakıp gülümsedi.
"Kral olmayı bırakacağımı sana söylemiştim."

Chan onun gerçek olduğundan emin olmak istercesine yanağına dokundu.

"Sen gerçeksin değil mi?"

Lee Seokmin yanağına değen eli tuttu. Korkuyla bakan bu gözleri bir haftadır her gün buraya gelip bekliyordu. Uyandığı andan itibaren geleceğinden ümidi hiç kesmemişti.

"Evet gerçeğim ve biz ikimiz de aynı rüyayı gördük."

Kafasının daha fazla karıştığının farkındaydı ancak ona kavuşmuş olmak bile yeterli cevaptı onun için. Chan'a sarıldı sıkı sıkıya.

"Aklının karıştığını biliyorum. Senin gibi uzun süre önce öldüğümü sandım ve o hikayede buldum kendimi. Sen geldin ve bana hikayede hayat verdin. Şimdi ise hayatlarımıza geri dönüyoruz. En başa geri döndük."
 
Chan yaşadığı şokla kaybolmasından korkarak sıkı sıkıya Dokyeom'u tutuyor, bırakmıyordu. Birlikte eve gidip rahat rahat konuşmaya karar verdiklerinde Kral Dokyeom'un aslında Lee Seokmin olduğunu, gerçek hayatını, yaşamını ve nasıl öldüğünü öğrendi. 

Lee Chan bu kadar trajik bir hikayeden sonra en baştan başlamak çok zor geldi ancak Dokyeom ona her anında destek olup düzelmesi için yardım etti. Önceki hayatlarında yaşadıklarının aksine bu sefer birbirleri vardı.

Chan yavaş yavaş eski ama yeni hayatına alışmış her şey onun için düzelmeye başlamıştı. Tek yenilik Seokmin idi.  Tekrar kaybedecen korkarcasına birlikte yaşamaya başlayıp tüm vakitlerini birlikte geçiriyorlardı.

Sanki tanışmadıkları onca zamanın hasretini çıkarır gibi. Hayatlarının her anını güzel ve birlikte geçirmekten gurur duyuyorlardı.

Eskisi gibi okula dönmüş başarılı okul hayatına devam ediyordu. Sanki kötü bir rüya görüp uyanmış gibi hissediyordu kendini. Ama bu kötü rüya ona en güzel hediyeyi vermişti. Ve birlikte yapmak istedikleri bir şey vardı.

Onlara bu hikayeyi ileride de hatırlatacak bir anıya ihtiyaçları vardı. Kostüm fotoğrafçısına gittiler birlikte. Eskisi gibi Kral Dokyeom ve Onuncu Prens Dino gibi giyinip poz verdiler.

Ellerinde nereden geldiklerine dair bir kanıt gibi gülimsüyordu bu an. Odalarının baş köşesinde bulunan bu fotoğraf onlara geldiklerini ve yaşadıklarını daima hatırlattı.  Fotoğrafın başına her geldiklerinde o zamanlarda söylemedikleri sözleri defalarca dile getirdiler.

"Seni seviyorum."

Kayıp Krallık | SeokchanWhere stories live. Discover now