14-Yabani

39 3 4
                                    

Viyana, 1833, Ekim

Ben bıçaklarımı ararken günün ilk ışıkları odamın krem rengi perdelerinden sızmaya başlamıştı. Sonunda yatağımın karşısındaki şifoniyerin dibinde Bağdat'tan getirdiklerimle beraber Ender Kaptanın verdiği bıçakları buldum. Deri kılıflarından çıkarıp havaya kaldırdım ve yeni doğan güneş ışığının bıçakların üzerinden yansımasını izledim. Gemideki alıştırmalardan beri bunlara elimi sürmemiştim. Paslanıp paslanmadığımı merak ediyordum. Kimseyi uyandırmamaya çalışarak odamdan çıktım ve alt kattaki arka kapıdan evin arkasındaki koruya girdim.

Adımlarımla yerdeki kuru yapraklar ve dallar çıtırdıyor, esen hafif rüzgardan dolayı hışırdayan ağaç sesleri kuşların cıvıltısına karışıyordu. Elimi yüzüme götürdüğümde burnumun ve yanaklarımın buz kestiğini fark ettim.

'Çalışmalara başlamadan önce hareket etmeli, kanın tüm vücudunu ısıtmasına izin vermelisin.'

Bana yakın dövüşü, hançerleri ve ok ile yayı kullanmaya öğreten öğretmenimin bana verdiği ilk öğütlerden olan bu sözleri, sonrasında Bağdat'taki evin bahçesini beş tur koştuğumdan dolayı unutamıyordum.

Ok ve yayımı, halamdan rica etmem üzerine asılan hedef tahtalarından birinin yanında buldum. Bıçaklarımı da oraya bırakıp saçlarımı yüzümden çektikten sonra ensemde topladım.

Ve koşmaya başladım.

Bu koruda kaçıncı koşuşum olduğunu bilmiyordum ama içgüdüsel olarak daha önce sayısız kere üzerinden geçtiğim rotayı bulup, aynı yerleri takip ettim. Burada geçirdiğim birkaç stres dolu haftada, kafa dağıtmak istediğim zamanlarda kaçtığım yerlerden birisi ağaçla dolu bu huzur verici arazi olmuştu. Bazen sakince yürür, bazen de tıpkı şimdiki gibi koşardım.

Düzenli, derin nefesler almaya özen gösterip dengemi olabildiğince sağlam tuttum. Gittikçe hızlanan ve güçlü adımlarla ağaçların etrafını turladım. Sonunda bıçaklarımı bıraktığım hedef tahtasının önüne geldiğimde durdum. Kalp atışlarımın yeniden yavaşlaması için birkaç saniye bekledim.

Elimi yanımdaki çınar ağacının gövdesine yerleştirdim. Elimin altındaki sert, tanıdık doku çok fazla anıyı beraberinde getiriyordu. Bağdat'ta yaptığım antrenmanlar, sırtımı bahçedeki söğüt ağacının gölgesine yaslanıp okudum kitaplar ve kurduğum hayaller...

Hayatımın geri kalanını o ağacın gölgesinde hayal ederek harcasaydım bile başıma gelecek şeyleri hayal etmem mümkün değildi. Bu noktaya geleceğimi asla bilemezdim. Hiç kimse bilemezdi. Ciğerlerimi temiz havayla doldurduğumda soğuk vücudumun içini de kaplayarak beni kendime getirdi.

Yayımı yerden kaldırıp yanındaki yığından birkaç tane de ok çekip aldım. Ellerim yayın kabzasındaki tanıdık ahşap dokuyu buldu ve yayı avucuma oturturken geri adımlar atmaya başladım. Yeterli mesafeye geldiğimi hissettiğimde aldığım oklardan birini yayın kirişine geçirip okun arkasını orta ve işaret parmağımla kirişin üzerinden kavradım.

Omuzları dik, omurganı düz tut.

Omuzlarımdaki gerginliğini hafif hareketlerle rahatlattım.

Okun yayla birleştiği kısımdan hedefine doğru nişan al.

Aşağıda henüz gerilemiş bir biçimde duran yayı kaldırıp hafifçe gerdim.

Yayı tuttuğun kolun içeri kıvrılmadığından emin ol.

Kendime hayıflanarak artan baskı yüzünden içeri doğru eğilmiş olan sol dirseğimi düzelttim. Bu hareketi ilk başlarda sık sık yapmam yüzünden bileğimin içine çarpan kiriş kolumda sayısız morluk bırakmıştı.

Bağdat'ın Ötesi (TAMAMLANDI)Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum