39

1K 98 265
                                    

BÖLÜM UYARISI! PEÇETELERİNİZİ VE KÜFÜRLERİNİZİ HAZIRLAMAYI UNUTMAYIN.


10 gün önce; Chanyeol'ün kaybolduğu gece ve sonrasında yaşananlar.


Chanyeol uçaktan iner inmez hiç beklemeden boş bir taksi kapmış ve taksiciye Sehun'la artık ikisine ait olduğundan emin olmadığı evlerine sürmesini söylemişti. Baekhyun'le barışması iyi olmuştu çünkü Baekhyun'ü kazanmak demek neredeyse Sehun'u kazanmak demekti. Baekhyun, Luhan'ı yola getirebilirdi; Yixing zaten kolay lokmaydı. Bunu düşünmesi de tıpkı bir kurt sürüsü gibi birbirlerine bağlantılı yaşamalarından, hissetmelerinden kaynaklıydı. Hiçbir kötülük düşünmemişti.

Oğlunu, onun kokusunu ve ona dair her şeyi o kadar özlemişti ki... Çektiği bu cezanın artık bitmesini istiyordu. Yaptığı hataları telafi etmeye çabalacaktı artık. Baekhyun onun samimiyetine inanmıştı ve diğerleriyle birlik olup Sehun'u ikna edebilirlerdi; tıpkı Sehun'u doldurdukları gibi.

İçine dolan heyecanın haddi hesabı yoktu, eğer Sehun'a sarılamayacaksa bile minik oğluna sarılacaktı. Bu onun içini kıpır kıpır yapıyordu. Sonunda Sehun ona karşı minicikte olsa yumuşamıştı ve oğluyla ilgilenmesini isteyen taraftı! Neredeyse mutluluktan ağlayacaktı.

Taksiciye geldikleri gibi parasını ödeyip taksiden inmiş ve bahçe kapısına iki adımda varmıştı. Kapıyı açacakken dikkatini çeken şey evin mutfağa bakan kısmındaki havuzlu bahçenin ışıklarının yanmasıydı. Ve kapıyı açmasını engelleyen, onun orada öylece kalmasını sağlayan şey kapıya sırtı dönük iki insandı; Sehun ve Taehyung.

Ateşin içine net bir şekilde düştüğünü hissederken titrek bir nefes koyvermişti. Ne kadar kötü olursa olsun hak ettiği bu muydu? Görmek durumunda kalacağı şey bu muydu? Üstelik Sehun onu kendi ağzıyla çağırmışken. Nefes alamıyordu Chanyeol, ne yapacağını ise hiç bilmiyordu. Ama bildiği bir şey varsa o da içeri girmeyeceğiydi. Sehun'u kendi elleriyle kaybetmişti neden ağlıyordu ki? Test amaçlı telefonunu çıkarıp Sehun'a bir mesaj attı ve bekledi, ne bir kıpırdanma vardı ne de bir mesaj. Diğer mesajları sıralarken ise kendini kaybetmişti; ağzına geleni sıralıyor ve hüngür hüngür ağlıyordu.

Hıçkırığını eliyle kapatırken telefonunu cebine sokmuş ve ardını dönmüştü. Şimdi ne yapacaktı? Belki beraber değillerdi ama Sehun'u kollarına çeken, başını omzuna yaslayan Taehyung'un varlığı bile artık canını yakmaya yetiyordu. Kendi elleriyle kendi hayatını da mahvetmişti.

Kendini yola attığında istediği tek şey koca bir şişe viski veya şaraptı, hangisi olduğu önemsiz. Gördüklerini ve zihnine düşen her gerçeği, kuruntuyu ve yalanı silmek istiyordu. Boğuluyordu. Kulakları uğuldarken yolun ortasında durmuş ve ellerini kulaklarına yaslayarak yere çökmüştü. Şimdi nereye gidecekti? Kaldığı her ân boğulduğu ve zarar verdiği ofisine mi, yoksa ucuz bir otel odasına mı? Ofise gitmek istemiyordu, her gittiğinde bir şeye zarar vererek kendini rahatlatmaya çabalıyordu ama asıl zarar gören kendisiydi. Bunu durmadan kanayan ve sargısı değişen sağ elinden de anlayabilirdiniz. Chanyeol tam bir travmaydı. Yürüyen travma.

Belki de gidebildiği, gücünün yettiği yere kadar yürümeliydi.

O yüzden ayağa kalktı ve bulanık görüş açısıyla birlikte yürümeye başladı. Başı dönüyor, midesi bulanıyordu. Hiçbir şey duyamıyordu ve hayatında ilk defa böyle hissediyordu.

Kendini işlek caddeye attığından haberi bile yoktu; bariz bir travma yaşıyordu.

Gözlerini açtığında sol bacağını havada asılı bulmuştu. Dizine kadar alçıda olan bacağının sızısı canını öyle bir yakıyordu ki neredeyse çığlık atacaktı. Buraya gelene kadar hatırladığı tek şey gördükleriydi; sonrasına dair tek bir düşüncesi dahi yoktu. Yanına gelen ve ifadesini alan polise kimseye haber vermemesini söylerken çok zorlanmıştı, boynunu saran ortopedik boyunluk boğazını sıkıyor gibiydi.

Busy and Father | ChanHunWo Geschichten leben. Entdecke jetzt