21.Bölüm 🌙 |Zehir

1.1K 94 84
                                    

Adrien Agreste

Gelen bildirim sesi ile sıçrayarak uyandığımda, odanın diğer ucunda yatağında uyuyan Marinette'e gitti ilk olarak gözlerim. Hâlâ uyuduğunu görünce rahat bir nefes verdim.

Gözlerim dün gelir gelmez odamızdaki masanın üzerine attığım telefonuma kaydığında benden birkaç adım uzakta olduğunu görmem ile ofladım.

Dün, kristal güç eğitimimizin ilk günüydü.

Birkaç saat içinde Marinette de bende bu güç konusunda oldukça bilgi sahibi olmuş, kullanabilmeyi öğrenmiştik.

Birkaç saat dediğime bakmayın, bir günümüz sadece çalışma ile geçmişti.

Gelir gelmez sırayla duş alıp uyumuştuk. Oldukça yorgun olduğumuzdan uyumamız zor olmamıştı. Şimdi ise sabahın bilmem kaçında gelen bildirim sesi ile bölünen uykumun geri gelmesini umuyordum.

Tam geri uyuyacağım derken tekrar bir bildirim sesi geldi. Ardından bir tane daha ve bir tane daha.

"Tanrı aşkına!" Diyerek başımın altından alıp yüzüme kapattığım yastığı bir çırpıda yere attım. Aniden aklıma Marinette'in uyuduğu gelince korku ile ona döndüm.

Tanrım, gerçekten öfkemi kontrol etmem gerekiyordu...

Neyseki Marinette'in uykusu ağır çıkmıştı, hâlâ uyuyordu. Rahat bir nefes alarak yataktan kalkıp telefonun yanına gittim. Ekranı açıp şifresini girdiğimde karşıma eğitmenimin attığı birkaç mesaj çıktı.

Ve o birkaç mesajın özeti şuydu, "Adrien, uyan ve hemen saraya gel."

Akademi değil, saray demişti. Yine neler oluyordu?

İç çekerek telefonu bıraktım ve hızlıca hazırlandım. Çıkmadan, Marinette'in üstündeki battaniyeyi düzelttim ve saçlarına minik bir buse kondurdum. O an da gelen tuhaf düşme sesi ile kaşlarımı çatarak odadan çıktığımda kitaplıktaki birkaç kitabın yeri boyladığını görmüştüm.

"Neden düştü şimdi bunlar?" Diyerek kitapları toplamaya başladığımda düşen kitapların arşivden aldığım kitap ve Marinette'in kendi sarayının arşivinden aldığı kitap olduğunu fark ettim.

Onları tekrar eski gizli yerlerine koyduktan sonra bize ayrılan daireden çıkıp akademinin büyük ve geniş koridorlarında yürümeye başladım.

Akademiden çıktıktan sonra ülkemin sarayına doğru yola koyuldum. Birkaç dakika sonra ulaştığımda eğitmenim beni bekliyordu.

"Hadi evlat, gidiyoruz."

"Daha yeni gelmiştik.." Dedim şaşkınca. Yavaşça güldü. "Sahile gidiyoruz. Konuşmamız gereken şeyler var."

Anında ciddiyetini geri kazandığında derin bir iç çektim. Onu anlamak zordu. Kimi zaman samimiydi, kimi zaman ise yeni tanıştığın biri kadar mesafeli.

O önde ben arkada yol alıyorduk. Evleri aşıp bir ormana gelmiştik. Anlamlandıramadığım bir şekilde ormanını tam ortadan ikiye bölen bir merdiven vardı. Topraktan yapıldığı belliydi. Düzensiz ve tehlikeli gözüküyordu.

"İyi ama bu merdivenler ne?" Dedim merakıma yenik düşerek. "Sahile bu merdivenler ile ulaşırız. Bu evren ilk oluştuğunda, atalarımız böyle şeyleri hep hesaba katarak çalışmışlar. Eskiden burası dik ve inilmesi imkansız bir yamaçken, şimdi kolayca inilebilen bir yer."

Yasak - Miraculous Where stories live. Discover now