3

210 28 30
                                    

Bucky berbat bir baş ağrısı ile birlikte yabancı bir güne gözlerini açtığında, neredeyse iki gündür uyuyordu.

Uyandığı odada yok denecek kadar az eşya vardı, hatta öyle ki Bucky'nin üzerinde yattığı yatak ve yanindaki ilaç dolabının dışında boştu. Gri rengi duvarların kapladığı kare odanın köşesinde kahverengi, ahşaptan bir kapı vardı. Tamamiyle normal görünüyordu.

Bir anda adamın aklına işkence gördüğü, Kış Askeri olduğu odadaki anılar doldu. Bağırmaya çalıştı ancak boğazı bir çöl kadar kuru, sesi bir dilsiz kadar yoktu.

Alışkanlık gereği bağlı olduğu kemeri yırtmaya çalıştı ama onun yerinden kalkmasını engelleyen hiçbir engel bulunmuyordu, siyah çarşafı ve rahat bir yastığı olan sıradan bir yataktaydı.

Yerinde doğruldu ve ancak o zaman kolundan, insan eti olan kolundan uzanan serumu fark etti. Bunun kötü bir şey olduğuna öylesine emindi ki çekip atmakta sakınca görmedi, şimdi yeniden kendisi gibiydi. Sadece çıplaklık, onu rahatsız ediyordu. Bir de şimdi serumun çıktığı yerden az bir miktar kan sızıyordu ama bunu önemsemeyecek kadar çok kan kaybetmişti.

Üzerinde siyah, kısa bir șorttan başka bir şey yoktu, yara izleri ve ameliyat kesileri ortadaydı. Savunmasız duruyorlardı ve Bucky bu haldeyken pek kış askeri gibi değildi.

O, yerinden kalkıp içecek bir şeyler bulma umuduyla dolaba ilerlerken Tony'nin mikroskobik kameraları çalışıyordu, Wanda ondan bunu ve birkaç küçük şeyi daha istemişti. Demir zırhı olan adam hala genç kıza neden yardım ettiğini bilmiyordu ama sonuç olarak Stark kulesine yakın bir binada bir oda Bucky'ye ayrılmıştı, hatta dahi, milyoner, çapkın ve hayırsever adam işi abartarak tüm binayı satın almıştı.

Genç kız James'i buraya getirdiğinden beri her hareketini takip ediyor ve tüm ihtiyaçlarını giderip zihninin üzerinde çalışmalar yapıyordu. Sharon'dan da yardım istemiş ve Bucky'i intravenöz olarak beslememin bir yolunu bulmuşlardı.

İki gündür beklediği an gelince daha fazla vakit kaybetmeden soluğu yanında aldı. Kapıyı aralarken içinden de "Lütfen işe yaramış olsun..." diye geçiriyordu.

Odada içecek tek bir lanet olası şey bile bulamayan adam için sinirlerini kontrol etmek zordu, üstelik zihninde tanıdık bir bulanıklık varken.

Bulanıklığı tanıyordu, zihninin bir kısmı silinmiş gibiydi ve sorun, Bucky'nin o boşluğu doldurması gerektiğini bildiği halde hiçbir şey yapamamasıydı.

Tam arkasından gelen sesle dolaptan başını kaldırdı ve yabancıyı görmek için bakışlarını sese yöneltti.

Wanda.

Genç kız uzun siyah saçlarını yukarıdan topuz yaparak bazı saç tutamlarının alnına ve ensesine dökülmesine izin vermişti, her zaman siyah ağırlıklı olan yüzünde tek bir boya yoktu ve sanki bu açığı kapatmak için üzerindeki rambo atlet ve şortun ikisini de siyah seçmişti.

Bucky tanıdık bir yüz görmenin rahatlığıyla tuttuğu nefesi dışarı verdi ancak daha sonra hatırladıklarıyla sinirleri yeniden gerildi.

"Neler oluyor?"

Sesi her ne kadar ancak bir kedininki kadar çıksa da Wanda onu anlamıştı, zaten adamın yüzündeki soru işaretleri öylesine belirgindi ki anlamak için bir kere bakmak yeterliydi.

"Buck- James! Her şeyi anlatacağım ama önce..."

Cümlesinin bitmesine izin vermeden saldırdı ona hala yarı çıplak bir halde olan asker, duyduğu ilk kelime onun tüm mantığını yok etmişti.

Wanda'nın omuzlarından tutup duvara çarptı, uyguladığı kuvvet yüzünden genç kızın hassas teni şimdiden hafif bir morluğa ev sahipliği yapıyordu ama adamın umrunda değildi. Tek korkusu kimliğinin açığa çıkmasıydı.

"Ne dedin? O ismi nereden biliyorsun?"

Metal olan elini kızın boynuna sardı, en başında ona güvendiği için kendine kızıyordu. Saldırısına hiçbir tepki vermeyen kızın boynunu sıkmaya başladı bir yandan da etrafa tükürükler saçarak yüksek sesle sorular soruyordu.

Wanda, James'in sorularına cevap vermediği yetmiyormuş gibi kısılan nefesine inat kendini kurtarmak için de hareket etmedi.

Dakikalar geçti ve en sonunda kızın gözleri kapanmaya başladı. İkisi de ne yaptığının bilincinde değildi.

Genç kızın olan biteni anlaması için, bilincinin onu hafif hafif terk etmesi gerekiyordu.

Kulaklarında bir basınç oluşmuştu ki kendini zorlayarak gözlerini açtı, Bucky'yi durdurabilecek gücü vardı ve bunu kullanacaktı. Adamın, kendisi hakkında öğrenecekleri artık umrunda bile değildi.

Ultron'u durdururken güçlerinde oldukça ustalaşmıştı, bu yüzden James'in metal kolunu tek bir parmak hareketiyle kendisinden uzaklaştırmak onun için çocuk oyuncağı oldu.

Hatta öyle ki, bunu yaparken bir yandan da yaralanan boynunu tuttu. Onu zorlayan şey harcadığı güç değil de öncesinde yaşadığı saldırıydı.

Buck ise Wanda'nın nefes almaya uğraşmasını izlerken ne düşüneceğini bilmiyordu.

Hızla giden trenden buzlara çakıldığından beri ilk defa birine isteyerek güvenmişti, şimdi o kişinin kendisini kandırdığını öğrenmek onun için yıkım olmuştu.

Uıllardır yanlış taraf için savaştığını öğrenen biri ihanete alışmış olmalı diye düşünebilirsiniz ama işler pek de öyle değildi.

Bucky Hydra için savaşırken hep eksik bir şeylerin olduğunun farkındaydı ve sorularının hep üstü örtülmüş, cevapsız bırakılmıştı.

Her operasyondan sonra beyni tekrar tekrar sıfırlanırken adamı öldürdüklerini görmüş ama umursamamışlardı.

Bu yüzden kendine geldiğinde, olanları, yaptıklarını ve ona yapılanları bir bir hatırladığında örgütü bırakmak onun için kolay olmuştu.

Ama bu kız, ölümün sınırına geldiği halde hala sinir bozucu derecede güzel görünen kız onu yıkmıştı. Onun yalanı yıkmıştı.

Şaşkınlığı o kadar büyüktü ki bir daha saldıramadı Cadı'ya.

Tek yapabildiği her an tetikte beklemekti, çünkü az önce olanlar onu uyarmıştı. Düşmanını kolayca tanırdı ve şimdi de Wanda'yı tanımaya çalışıyordu.

Kış Askeri'nin tüm gücünü kullandığı bir anda kız tek bir parmak hareketiyle yerle bir etmişti adamı. Gücünün sınırını biliyordu asker, kızın ona neler yapabileceğini ise tahmin edemiyor bu yüzden gözlerini ondan ayırmıyordu.

"J-James... Ben üzgünüm." Az önceki dağınık topuzunun yerini kuş yuvasına benzeyen saçlar alan kızın cümlesi kısa kısa öksürüklerle kesildi ve biraz nefes almak için dışarı çıktı. Açık kalan kapıyı umursamıyordu, tüm binada kimsenin olmadığını bilmek rahatlatıyordu onu.

Oturmak için binanın en üst katındaki daireyi seçmiş olmasının nedeni yüksekliği sevmesiydi ve şimdi nefessizlik onu öldürürken terasa yakın bir yer seçtiği için seviniyordu. Güneşin batmaya yaklaştığı bu saatte o niraz hava alma umuduyla ayaklarını binanın tepesinden sarkıttı ama sorun içeride değil içindeydi. Belki ruhunu söküp atsa rahatlardı şimdi.

Eğer Hydra onun üzerinde deneyler yapmasaydı, eğer Pietro'nun ölümünü ruhunda hissetmeseydi yaşadığı en kötü dakikalar sayılabilirdi az öncekiler.

Ama kendini böyle rahatlattı, "Çok daha kötüsü de olmuştu." Fısıldadı rüzgara.

Kızıl Cadı, az önce gerçek Kış Askeri ile tanışmıştı. İnsanların korkularıyla oynayan kız şimdi korkunun kışa ait olduğunu düşünüyordu.

Kabusun Maskeleri Düşerken Where stories live. Discover now