son

0 0 0
                                    

Yalnızlıkla saklambaç oynamak kimine göre imkânsızken, kimi severek yapardı bunu. Kendi yalnızlığını bir arkadaş gibi kucaklar, kimseyi yaklaştırmazdı ona. Herkesten değerliydi yalnızlık.

Wanda da her ne kadar yalnızlığını kendinden de saklasa da, yaptığı tek şey Bucky'nin yokluğunu aklına getirmemek için kendini okuluna yoğunlaştırmaktı. Kabul etmiyordu onu özlediğini.

Altı yıl önce adam, buza karıştığında İntikamcılar üssü ona dar gelmeye başlamıştı, tüm hayallerinde yer alan adamın artık kendisini hatırlamıyor oluşu fazla gelmişti genç kıza.

Ve o da çareyi gitmekte bulmuştu, önce kardeşinin daha sonra da Bucky'nin yokluğundan kaçmak için lisenin kalan kısmını ve üniversiteyi başka bir şehirde okuyup bitirmişti.

Bucky, buzda kaldığı süre boyunca yaşlanmamış olabilirdi ancak geride kalan her şey gibi Wanda da büyümüş, değişmişti.

Kendini geliştirmeden de durmamıştı. Evindeki her bir nesneyi kontrol altına alıp hareket ettirebiliyor ve yakınında olan en fazla yedi kişinin zihnini rahatlıkla okuyabiliyordu.

Bir daha saldırıya uğrayacak olursa sevdiklerini koruyabilecekti en azından.

Okulunu bitirdiğinde eline geçen çalışma fırsatını kullanmamıştı, içindeki bir taraf hala yeniden bir İntikamcı olmanın hayalini kuruyordu çünkü.

Sıradan bir iş onu yabancı biri için yazılmış senaryoyu izinsiz oynamak gibi hissettirecekti kendini. Biliyordu. Wanda Maximoff bundan daha fazlasıydı.

Hayatındaki her şey ona uymayacak kadar normal giderken, bir perşembe gün kapısı çaldı.

Okuduğu üniversitenin yakınlarında bir ev tutmuş, okulu bittikten sonra da oradan çıkmak istememişti. Zaten olmak istediği yerde değildi ve bir nevi kendini cezalandırıyordu.

Mutfakta durmuş yemek yaparken evdeki sessizliği bozan tek şey radyoda çalan eski bir şarkıydı. Wanda şarkıyı nereden hatırladığını bilmiyordu ama çoktan kendini kaptırmış ve şarkıyı söylemeye başlamıştı.

Kapı çalınca ocağın altını kıstı ve radyoyu gücünün yardımıyla kapattı. Evinin varlığını çok fazla kişi bilmezdi ve bilenler de bu şehirde yaşamıyordu.

Kapıyı açmaya giderken İntikamcılar'ı özlediğini fark etti. Özlediği diğer bir başka kişiyi aklından uzaklaştırdı.

Ne dilediğine dikkat etmesi gerekiyordu belki de çünkü kapının arkasındaki, uzun zamandır düşünemeye ve aynı zamanda unutmamaya çalıştığı Bucky'den başkası değildi.

Aralarındaki kapı engeli ortadan kalkınca birbirlerine bakakaldılar, Wanda onu beklemediği için şaşkındı. Bucky ise genç kızın yanına gidip gitmeme konusunda kararsız olduğu için tereddütteydi.

"Bucky?"

Adamın üzerinde gri bir tişört, siyah bir pantolon ve deri ceket vardı. Sırt çantası ve dağınık saçlarından çok yüzündeki meraklı ifade dikkat çekiyordu.

"Merhaba, girebilir miyim?"

Tıpkı onun yaptığı gibi hiçbir şey olmamış gibi davranmaya karar verdi Wanda. Uyandıktan sonra çıkarmaya üşendiği pembenin utanç verici tonunda bir şort ve turuncunun asla giymemeliydim tonunda bir kısa kollu tişört vardı üzerinde. En şık halinde değildi ve ayağındaki puantiyeli çoraplar da ona hiç yardımcı olmuyordu.

"Tabii," diyerek kapının önünden çekildi. "Şaşırdım sadece, uzun bir süre daha uyandırılmazsın sanıyordum."

Ayakkabılarını çıkarmadan evin içine ilerlerken gözleri etrafta, kulakları ise artık 'genç kız' tanımının yetmediği Wanda'daydı. İlk görüşte ondaki farklılık dikkatini çekmişti, kendisi aynı kalsa da kız büyümüş, olgunlaşmış ve yirmi beş yaşına gelmişti. Hatta Kış Askeri olmadan önceki Buck'den bile büyüktü şimdi.

Kabusun Maskeleri Düşerken Where stories live. Discover now