1

203 30 21
                                    

Bulunduğu şehrin en yüksek binalarından birinin tepesinde, herkesten uzak olduğunu düşünürken yanına bir kız yaklaştı.

Gözleri merakla parlayan kızın uzun siyah saçları, siyah bir elbisesi ve kırmızı örgü bir hırkası vardı. Kısa bilek botları, diz kapaklarına gelen uzun çorapları ve parmaklarındaki yüzüklerle dikkat çekici biriydi.

Ve yüz hatları, Bucky'nin gördüğü en güzel insanlardan biri olabilirdi bu. Nerdeyse yaşlı adama kendini normal hissettirmişti, sanki hiç ölmemiş gibi. Sanki hiç yeniden dirilmemiş ve başka canları almamış gibi.

Renginin kahverengi olduğunu tahmin ettiği gözler onun üzerinde dolaşmaya başlayınca iç güdüsel olarak kolunu kendine çekti ve metal kısımların kıyafet altında kaldığından emin oldu. Ne yaparsa yapsın sol kolu giysilerin altında daha iri duruyordu ama insanlar ona çok fazla yaklaşmadığı surece sorun yoktu.

"Merhaba."

Sesinde sıradan olmayan bir şeyler vardı, ya da uzun zamandır kimse Bucky'e merhaba demediği için böyle geliyordu adama. Yine de genç kızın sesi kalbinde ritim bozukluğuna yok açmıştı.

Kızın boynunu kırıp ölü bedenini yakmak ya da sorusuna güzel bir şekilde cevap vermek konusunda ikilemde kaldıktan sonra merakına yenik düştü.

"Merhaba."

Ah, az önce hayatının hatasını yapmıştı ve farkında bile değildi.

Genç kız cevap verdi, Buck için aksanını çözmesi çocuk oyuncağıydı sadece birkaç sözcüğe daha ihtiyacı vardı.

"Ben Wanda, Wanda Maximoff."

Bucky adını söyleme konusunda kararsızdı. İçinden bir ses karşısındaki bu tuhaf kızın onu daha çok ikileme sokacağını söylüyordu ama o sese kulak asmadı. Zaten kafasındaki her şey çoğu zaman çığlık çığlığaydı. Kız hakkındaki bu önlem onların yanında fısıltı gibi kalıyordu. Susturması kolaydı.

Ona yaşadıklarını anlatma isteğini geri plana alarak ufak bir başlangıç yaptı.

"James."

Bu adı kullanmıyordu ama teknik olarak yalan da sayılmazdı.

Dikkat çekici kız yalanını biliyormuş gibi yüzünde kendinden emin bir gülümseme, ağır adımlar ve zeminde çıkardığı topuk sesleri ile ona yaklaşıp yanında bağdaş kurdu. Yükseklik ve düşmekle ilgili bir sorunu yoktu ya da Bucky gibi önemsemiyordu.

"Ee..." Dedi harfi uzatarak, sesi sanki kırk yıllık arkadaşıyla konuşuyor gibi rahattı.

"James, burada tek başına ne yapıyorsun?" James ismini hafifce bastırarak söylemişti, gülümsüyordu.

Yaşlı adamın kaşları çatıldı ve kasları kasıldı, sahip olduğu tek elini yumruk yapmıştı. Metal olanın üzerinde deri bir eldiven vardı ve onu şüpheli gösteriyordu. Kimse böyle bir havada eldiven takmazdı, normal olan kimse.

"Asıl Wanda, sen ne yapıyorsun burada?"

Gerçekten, bulundukları yer bir binanın çatısıydı ve etraftaki toz ile örümcek ağlarından anlaşıldığı gibi, uzun zamandır kimse gelmemişti. Sadece Bucky vardı en uca oturup ayaklarını sarkıtan, bir de şimdi bu kız gelip bağdaş kurmuştu. Her an ikisi de düşebilirdi.

"Ben seni takip ettim, buraya kadar."

Kış Askeri'nin vücudundan kalan kısımlar tıpkı adı gibi buz kesti, gözlerini kısıp cadıyı süzdü.

Aklında beliren kelimeler şimdi diğer tüm sesleri bastırıyordu.

"Öldür onu!"

"Bu ne anlama geliyor?"

Dudakları karşısındaki kıza bunları söylerken bir yandan da kendini kontrol etmeye çalışıyordu.

'Sakin ol,' dedi içindeki daha mantıklı olan taraf 'belki de sadece meraklı bir kızdır.'

"Dün, okuldan çıktıktan sonra seni bu binaya girerken gördüm, bugün yine. Ben de peşinden geldim."

Genç kız öylesine normal bir şeyden bahseder gibi konuşuyordu ki, Bucky ilk defa normal biri tarafından takip edildiğini düşündü.

Sözlerinin ardından Wanda gülümsedi ve Kış Askeri'nin tüm endişeleri o an solup gitti.

"Tuhafsın."

"Ne kadar tuhaf olduğum hakkında hiçbir fikrin yok." Sadece kendinin bildiği bir espriyi söyler gibiydi.

"Tuhaflıklar hakkında ben de bir iki şey biliyorum."

"Ama bence sende görünenden fazlası var."

Kızıl Cadı'nın kendi kendine mırıldandığı sözleri duyunca az önceki gülümsemeye o da katıldı.

Kabusun Maskeleri Düşerken Where stories live. Discover now