15 「final」

694 66 16
                                    

"Bu gerçekten oldu mu? İnanamıyorum!"

Yüzümdeki silemediğim tebessümümle kahvaltılıkları masaya yerleştiriyordum. Jungkook ile son buluşmamızdan bu yana bir hafta geçmişti. Kızlara telefonda üstü kapalı bir şekilde anlatmış ve sonunda onları kahvaltıya evime çağırmıştım. Bütün bir hafta boyunca başımın etini yemişlerdi. Son birkaç gündür benimle iletişim kurmalarının tek sebebinin bu konu olduğunu düşünüyordum.

Lisa özenle hazırlayıp tabağa yerleştirdiği pankekleri masanın ortasına yerleştirirken, "Bu durum birkaç ay içerisinde gerçekleşti ama sanki aniden olup bitmiş gibi hissediyorum." dedi sesindeki şaşkınlığı gizlemeden. "Evet, değil mi?" Jisoo alaylı bir şekilde. Onun hemen ardından Jennie, "Gelecek yıl evlenirler belki." deyince birlikte kıkırdamaya başladılar.

Gülüyormuş gibi yapıp sahte bir sinirle, "Ne kadar komikmiş." dediğimde hâlâ gülmeye devam ediyorlardı.

"Hadi oturun artık."

Lisa masada karşımdaki sandalyeye oturdu. Bu süre boyunca oldukça acıkmış olduğu bakışlarından belli oluyordu. Onun bu haline gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmak zorunda kaldım.

Henüz kahvaltımızı yapmaya başlamışken oturma odasında koltuğun üstünde bıraktığım telefonumun çaldığını duydum. Kızlar meraklı gözlerle bana baktıklarında başımı 'bilmiyorum' anlamında salladım ve telefonumu almak için kalktım.

Arayan kişinin kim olduğuna baktığımda içimi tuhaf ama güzel bir his doldurdu.

Daha fazla bekletmeden gelen aramayı açıp telefonumu kulağıma dayadım. Aniden bir ses yükseldi.

"Günaydın Rosie!"

Telefonu kulağımdan uzaklaştırmak zorunda kalmıştım. O kadar tiz bir sesti ki kulak zarımın patlamış olabileceğinden şüphelendim. Kızların duyup duymadığını kontrol etmek için arkamı dönüp onların olduğu tarafa baktım. Kendi hallerinde muhabbet ettiklerini görünce her ihtimale karşı yinede balkona çıktım.

Sonbaharın tam ortasınaydık ve dışarısı gerçekten soğuktu. Tepede güneş olsada ısınmak oldukça zordu. Hırkama daha çok sarıldım ve ısınmaya çalıştım. Bu sırada onu birkaç dakikadır hiç cevap vermeden bıraktığımı fark ettim ve aceleyle bir cevap verdim.
"Günaydın Jungkook.. Neşenin sebebini sorabilir miyim?"

Karşı taraftan minik bir kıkırtı yükseldi. Genellikle sabah uyandığı gibi benimle uğraşmasına alışık olduğumdan bu hali garip gelmişti sadece.

"Çok iyiyim! Neden iyi olmayayım ki? Senin sesini de duydum hem, mutluyum." Az öncesine göre sesini alçaltmış ve sakinleşmiş gibiydi. Ama sarf ettiği sözler onun aksine benim heyecanlanmama neden olmuştu. Her seferinde midemde binlerce kelebek uçuşuyormuş gibi bir his vermeyi nasıl başardığını merak ediyordum.

"Mutlu olmana sevindim Jungkook," sesimi stabil tutmaya çalışsamda sözleri çoktan zihnimde tekrar tekrar yankılanıyordu. "Kızlarla kahvaltı yapıyorduk, seni arayacağım tamam mı?"

Nedense kendimi bu ilişkide (?) odun olan tarafmış gibi hissetmiştim. Belki de birkaç sevgi sözcüğü hoş olabilirdi. Olurdu olmasına tabii ama söylemeye cesaretim yoktu.

"Bekleyeceğim. Seni seviyorum!"

Yüzümdeki ifade hiç değişmeden asılı kalmıştı. Az önce dediği şeyi yanlış duymamıştım değil mi? O bana, beni sevdiğini söylemişti.

the neighborHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin