4. Bölüm-"KORKU"

14.8K 750 1.3K
                                    

Selam! Nasılsınız?

Oy ve yorumlarınızı ihmal etmeyin. Keyifli okumalar.

●●●

Dakikalardır sessizce yağan yağmuru izliyordum pencerenin arkasından. Son konuşulanlardan sonra ikimizde bir daha ağzımızı açmamıştık. Aklım hala Emre'deydi. O gece bize saldıran adamı biliyordum artık, bana zarar veremeyeceğini de öyle. Ayrıca Yiğit'in bana söylediği süre de çoktan bitmişti. O halde burada kalmamın bir mantığı yoktu.

"Yiğit ben gitmek istiyorum."

Boşluğa bakan yeşil harelerini bana yönelterek artık sıkıldığını belirten bir tavırla yüzünü buruşturdu. "Neden sürekli aynı konuyu tartışıyoruz Eylül?"

Bi' düşünse... Sadece bir kere o kalın kafasını çalıştırıp düşünme zahmetine girse bana söylediği sürenin bittiğini ve gitmenin benim en doğal hakkım olduğunu anlayacaktı ama o bu eylemden ölümüne kaçıyordu.

"Bir gün dedin, o bir gün biteli saatler oluyor. Hem zaten adam Erdemmiş. O bana dokunamaz."

Sanki söylediklerim saçma bir şeymiş gibi kaldırdı kaşlarını. "Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?" diye sordu bana inanmayarak. Karşısında kimin olduğunun ve kendinin kim olduğunun farkında olan bir insan her şeyden emin olurdu. Karşımdaki kişi belliydi, ben belliydim.

"Bana bir şey yapabiliyor olsa kaçmazdı."

Sustu ve gözlerini yere çevirdi. Ne düşünüyordu yine? Kim bilir hangi saçmalığı önüme sunacaktıda tartışacaktık. Herhangi bir şey söylemeden konuşmasını bekledim. Gözleri tekrar bana doğru yol alırken söyleyeceği şeyi dinlemek için hafifçe yerimde kıpırdandım.

"Bir şartla gidebilirsin."

Yok arkadaş anlamıyordu! Ben ondan gidebilmek için izin almıyordum ki. Kendi başıma iş açmak istemedigim için takındığım tavrı yanlış anlıyor, onun sözünden çıkamayacak birisiymişim gibi davranıyordu. Kısaca hata yapıyordu. Sadece bir süre daha katlanabilirdim ona. Anlaştık anlaştık, yoksa başka şekilde hallolacaktı isteklerimiz.

"Söyle."

"Erdemi neden arıyorsun?" diye sorduğu anda kaşlarımı çattım. Sinir bozukluğuyla gülerek ellerimle önüme gelen saçlarımı çektim. Bunalmıştım iyice.

"Kendi işlerinle ilgilenmeyi denesene sen artık. Çek şu burnunu benim hayatımdan. Merak etme, soru sorma, uzaklaş be adam, git!" dedim tane tane, sakin kalmaya çalışarak.

Dudaklarını aşağıya doğru büzerek rahatmış gibi davrandı. Ama yüz hatları çoktan gerilmişti bile. "Gidemezsin Eylül."

Daha fazla dayanamayarak sitemle bağırdım. "Neden Yiğit?! Niye burada kalmamı istiyorsun?" Ses tonumdan olsa gerek öfkeyle gözlerini kapattıktan sonra dişlerini sıkarak baktı yüzüme.

"Her şey bu kadar net değilken, sen benim sorularıma cevap vermezken gitmene izin veremem. Zarar gör istemiyorum."

Ne kadar anlaması kıt bir adamdı bu ya! Uzun süredir birisine bu kadar uyuz olmamıştım.

"Sen beni anlamıyorsun galiba, o bana zarar veremez!"

Hâlâ beni ciddiye almadığını açık açık belirten yüz ifadesiyle yüzüme bakarken öfkeyle ayağa kalktım.

"Niye ağzımı yoruyorsam sanki! Gidiyorum ben."

"Göndermem, Eylül. Sadece ağzını değil bedenini de yorma istersen."

"Ben buraya kendi isteğimle gelmedim, şimdide gidemiyorum. Senin bu yaptığın insan kaçırmak!"

Oturduğu yerden kalkınca bu sefer üstten bakan kişi o'ydu. Bana doğru bir adım atınca aramızdaki kısacık mesafe kapandı. Bu sefer geri falan çekilmeyecektim. İkimizde öylece dururken kulağıma doğru eğildi.

ESARET Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin