Otuz Dört

213 24 37
                                    

Yatak keyfi, uzun bir kahvaltı, ardından karşılıklı içilen kahvelerle günlerinin ilk saatleri çok güzel geçiyordu. Oturma salonundaki büyük koltukta dip dibeydiler. Günün geri kalanı için henüz bir plan yapmamışlardı, belki de tüm gün yine böyle tembellik edeceklerdi. Sırf bu yüzden balayı için bir yerlere gitmemiş, evlerinde baş başa kalmayı tercih etmişlerdi. İşe dönmeden önce iyice dinlenmeli ve bu anların tadını evlerinde çıkarmalıydılar. Üç gündür yaptıkları tam da buydu.

''Sahiden hiç mi gelmedin buraya?''

''Önünden dahi geçmedim.'' deyip tebessüm etti Bora. ''Bu evin kapısından beraber çıkmıştık, yine beraber girecektik.''

Mira yokken Bora bu eve nasıl gelecekti ki? Uzun zaman tek başına yaşamıştı zaten burada. Nihayet Mira'yla birlikte yaşamayı başardıktan, o tadı aldıktan sonra nasıl tek başına oturacaktı yine yemek masasına ya da yatağa nasıl tek başına girecekti? Yapamadı, yapamamıştı.

''İstediğin gibi ancak senin için biraz yorucu oldu.''

''Ben halimden gayet memnundum.''

''Kapının eşiğinden yatağa kadar kucağında taşıdın beni Bora.''

''Bunu her gece tekrarlayabilirim.''

Bora'nın sesi giderek fısıltıya dönüşmüş ve Mira'ya yaklaşmıştı. Tam öpmeye hazırlandığı an zil çalınca keyfi kaçtı. Kimseyi davet etmemişlerdi, yakın zamanda etmeyi de düşünmüyorlardı. Eğer gelen Tuna ise kapıyı suratına çarpacaktı. Ancak kapıyı açmaya gittiğinde hiç tahmin etmeyeceği biriyle karşılaştı, babasıyla. Anlık şaşkınlığı atlatıp adamı içeri buyur etti.

Mira geleni görünce hemen ayağa kalktı. ''Hoş geldiniz.'' dedi, alçak çıkan sesiyle. Sonra Bora'ya doğru konuştu. ''Ben mutfaktayım.'' Yavaş adımlarla yürüyüp mutfağa ilerledi.

Babasının oturmasını bekledi Bora. Kendi de karşısına geçti. Neden geldiğini merak etmişti. Telefonla arayıp onu tebrik ettiğinden yüz yüze görüşmeyeceklerini sanmıştı.

''Endişe etme. Kötü bir şey yok. Sizi görmek istedim. Ayrıca sana verecek bir haberim var. Başka yerden duymadan evvel benden duymalısın.''

''Sen iyisin, değil mi baba?''

''Kötü bir şey yok, dedim oğlum. Ben iyiyim. Annen de.'' Duraksayıp konuşmayı sürdürdü. ''Onunla konuştuk ve ortak bir karara vardık. Boşanıyoruz. Bunu haber vermek için geldim.''

Bora bir süre sessiz kaldı. Hiçbir çocuk anne ve babasının boşanmasını istemezdi. Bu haber onu memnun etmedi ama bunu elbette dile getirmeyecekti.

''İkiniz için de hayırlı olmasını dilerim.''

''Umarım.''

''Annem taşındı mı?''

''Çiftlik evine yerleşti. Orada yaşayacakmış ve benden sadece orayı istiyor.''

''Orada çok emeği var.''

Böyle yüzeysel olarak biraz daha konuştular. Tuğrul da boşandığı için çok mutlu değildi ama bunu yapmalıydı, doğrusu buydu. Karısını sevmişti, o zaman da şimdi de ondan nefret ediyor değildi. Çocuklarıyla birlikte kendini de düşünmüş ve karısını affetmişti. Bunu yaptığı için de pişman değildi. Ancak artık bu evlilik bitmeliydi. Oğlu, gelini ve doğacak torunları ile sağlıklı bir ilişki kurmak istiyordu. Kimsenin de buna mani olmasını istemiyordu. Bunun için her şeyi yapmaya hazırdı.

''Ben kalkayım, daha fala rahatsız etmeden.''

''Hemen gitme, otur lütfen. Bir şey ikram edeyim.''

İki AşıkDonde viven las historias. Descúbrelo ahora