3. BÖLÜM

248 92 134
                                    




Merhaba şu an gereğinden fazla heyecanlıyım.
Bu çok güvendiğim bir kurgu umarım beğenirsiniz ilk iki bölüm tam istediğim gibi olmadı ilerleyen zamanda düzenleme yapacağım.
Zamanla kelime sayısında artışta olacak hikayeme şans verdiğiniz için beni ne kadar mutlu ettiğinizi kelimelere sığdıramam.

Buraya hikaye başladığınız tarihi yazar mısınız?

Bölüm ve aynı zamanda kitap şarkımız;
iyi ve güzel kadınla hep ağlar.

Çaresizliği hiç bu kadar ağır hissetmemiştim. Defalarca kez hastane koridorlarında beklemiştim. Silah arkadaşım iki metre ötemde paramparça olmuştu, bundan daha ötesi var mı? Lakin bu çok başka hepsi bambaşka açılar sanki. Her biri birbirinde farklı hepsi çok can yakıcı.

Lakin benim rolüm hep aynı elli kolu bağlı bir hastane koridorundaki sandalyede bir haber bekleme umuduyla beklemek. Bu rolden fena halde sıkıldım. Kader bana bu rolü yazmayı bir an önce son vermeli.

Neden oluyor bunlar? Neden hep mutlu olmayı beklerken dahada sarpa sarıyor her şey. Bir günümüz mutlu iken neden beş günümüz yaprak dökümü oluyor. Kader neden bunu reva görüyor bize. Ya da gerçekten bende mi bir sorun var. Yoksa gerçekten uğursuz muyum?

Uğursuzsun. Zihnimde yankılandı bu cümle.

Zihnim bana hiç açılmadan cevabı vermişti. Uğursuzluk.

Ben uğursuzdum. Neyi ellime atsam kurutuyorum. Şimdide sıra Feyza'da mıydı? Hayır olmaz, olmasın. Ben öleyim o yaşasın.

Ne kendime ne de bir başkasına gram iyi gelmiyordum. Nereye gitsem ölümünde beraberimde getiriyorum. Azrail'den bir farkım yok. İnsanlık için hiç iyi değilim.

Bütün bu olayların sorumlusu benim. Uğursuzun tekiyim. Her şeyin hatalısı benim ve bunu hayat, bütün çıplaklıyla yüzüme vuruyor. Dağlardan hiç inmemem gerekiyordu. Buradaki insanlık için zararlıyım. Feyza için sevdiklerim için zararlıyım.

Feyza kardeşim. O bunları yaşamamalıydı. O suçsuz günahsız, melekten farkı yok. Kardeşim tertemizdi benim. Bir hastane köşesinde olmayı hak etmiyordu.

Uyumasam engel olurdum. Gitmesen engel olurdum evden çıkartmazdım. Uyuduğum için oldu bütün bunlar. Uyumasaydım gitmezdi gecenin bir yarısı evden. Evinde olurdu, şimdi. Sıcak yatağında uyurdu, soğuk bir hastane yatağında değil.

Niye dün gece evinde değildi. Zorla mı çıkartılmıştı. Kendi rızasıyla gitmiş olmalı kapıda zorlama yoktu. Zorla girilmiş olsa fark ederdim, duyardım en azından.

Kafama vurdum sertçe saçlarımı çektim. Öyle çok soru vardı ki kafamda ilk defa düşünmekten ağrıyordu.

Her zerrem çaresizliği iliklerine kadar hissediyordu. Çaresizlik, elinin kolunun bağlanması berbat bir his. En nefret ettiğim onun. Elinden hiçbir şey gelmediğinde öylece oturmak ve bu berbat.

Bu hissi yaşamamak için ölmeyi yeğlerdim. Lakin nafile olmuyordu. İşte hissediyordum. Her hücrem çaresiz olduğumu ellimin kolumun bağlı olduğunu hatırlatıyordu.

Renksiz hastane duvarları benimle dalga geçiyordu adeta.

Hastane koridoruna konulan sandalyede oturmuş bir ileri bir geri sallanıyordum. Tokamı çözdüm ardından saçımı tekrar bağladım. Düşünmemeye çalıştım ama olmadı dün geceki gülüşmeler düştü gözümün önüne. Birlikte el elle gezdiğimiz sokaklar düştü hatırıma. Özelikle dünkü heyecanımız.

ADALET SAVAŞIWhere stories live. Discover now