4. BÖLÜM

190 83 92
                                    

Sabah bir civarıydı eve girişim. Yolu uzatmıştım düşünebilmek için; kendime itiraf etmesem de eve dönüş yolunu uzatmamdaki asıl neden eve dönüp acı gerçekle yüzleşmeyi olabildiğince ertelemek. 

Yalnızlık en acı gerçeklere kök söktürecek olgu, benim için her zaman yalnızlık en korkutucusu olmuştur. 

Kendimden korkarım ve çoğunlukla yaptıklarımdan bu nedenle kendimle baş başa kalmak ah tam bir işkence hem de böyle bir günün ardından. 

Eve girmiş üzerimi değiştirmiştim. Feyza için ne olur ne olmaz diyerek bir çanta hazırlamıştım. Normal odaya alırlarsa ihtiyacı olur diyerek. Birin bunu düşünmesi gerek hastanede kavga çıkartacak düşüncesizliği yapanların böyle bir şeyi atlayacağından eminim. Ve ben Gazel'e hayla kızgınım.

Sırf uyuyabilmek için spor yapmıştım vücudum yorulsun diye her yolu denedim ama nafile ne düşüncelere çıktı zihnimden ne de bir gram uyuyabildim. Zaten uyumak için gözlerimi kapattığımda göz kapaklarımda dönen eski anılar klasörü uykuma düşmanken bunu yapamam çok doğaldı.

Şimdi ise terden sırılsıklam olan sırtımı yatağa yaslamış tavanı izliyorum. Tavanlar hep beyaz olmuştur bu hiç değişmeyen bir gerçek dünyanın neresine giderseniz gidin hangi sosyoekonomik durumda olun aynı renk belki bazen birkaç ton açığı varsa da farklı renge boyayan en azından ben görmedim. Keşke faklı bir renk olsa.

Beyaz olması kötü çünkü yansıtıyor. Sinema salondaki perde gibiydi. O da yansıtırdı görüntüleri aynı tavanlar gibi bazen görmek istediklerimizi bazen gerçekten görmek istemediklerimizi. 

Gerçekleri yansıtırdı tavanlar ve bu çoğu zaman can yakardı.

Tavanla ve onların anlattıkları dili olmadan konuşa bilen en derinlemesine varlıklardı. Dilleri olmasa da çok fazla şeyi rahatlıkla anlatıyorlardı. Ve ben bu gece tavanların anlattıklarını dinleyecek izleyecek güce sahip değilim.

Evin duvarları üstüme üstüme geliyor. Evden bir an önce çıkmam lazım. Saat üç olmuş çoktan.

Bol bir kapüşon aldım cebine anahtarımı koyup şanslının tasmasını aldım. Şanslı dışarı çıktığımızı anladı yanıma gelerek etrafımda döndü. Bu beni gülümsetti. Onu fazlaca ihmal etmeye başlamıştım. Hapis, okul, yeni hayat telaşı falan derken onunda sorumluluğunu umursamaz olmuştum adeta. 

Bu saatte dışarı çıkmak hatta böyle bir set dışarı çıkmak bir kadın için çok tehlikeliydi. Gönül rahatlıkla dışarıda çıkamıyoruz. Dışarı çıkar iken bol kapüşonlu giymek zorundayım. Bu ne saçmalık.

İki şerefsiz uçkuruna sahip çıkamıyor diye kadın korkarak dışarı adım bile atamıyor. O iki şerefsiz rahatlıkla dışarda gezerken kadın istediği zaman hava almaya çıkamıyor.  

Ha tabi çıkar ve gezer isek tahrik indirimi uygulanıyor. Bir de bize orospu deniliyor. O saate ordaysa rızası vardır deniliyor. Onu neden giymişiz. Olay yaşanırken bağırmamışız; acaba şeyden olabilir mi deli gibi korkup ağzımızın kapatılması. 

Hiç kullanmadığınız organınızla olan beyinizle ve kokuşmuş vicdanınızla cevaplamaya davet ediyorum sizi.

Adalet sistemi değil mi? Tanıştığımıza memnun olamadım (!) maalesef.

Ayakkabılarımı ayağıma geçirmen kendi kendimi durduk yere sinirlendirdiğim için şanslının tasmasını takmayı unuttum. Şanslının tasmasını takarken aklıma gelen fikir yüzümün şeytani gülümsemeye ev sahipliği yapmasına neden oldu. 

ADALET SAVAŞIWhere stories live. Discover now