1.2: welcome home

438 22 4
                                    

Birazdan kapı zilinin çalacağını bilerek beklemek bu dünyadaki en zor şeydi.

Ne diyecektim? Selam mı? Seni gördüğüme sevindim. Hayır, sevinmeyecektim. Çünkü onu gördüğüm an, onu her an kandırabileceğim aklıma gelecekti. Onu gördüğüm an, nasıl bir insan olduğumu hatırlayacak ve nasıl bir insana dönüşeceğime karar verecektim. Hoş geldin. O neydi öyle, annemle mi konuşuyodum? Merhaba. Merhaba? Belki işe yarayabilirdi.

Son kez eve bakıp yastıkları kabarttıktan sonra aynadaki yansımama baktım.

Bu somon rengi elbiseyi giymemeliydim. Beni kesinlikle daha solgun gösteriyordu. Üstümü değiştirmek için odaya gideceğim sırada zilin çalmasıyla sessizce küfrettim.

En azından bugün hamile kalmayacağım kesinleşmişti.

Kapıyı açarken ne kadar heyecanlı olduğumu fark etmemle elimi kalbime koydum. Derince bir nefes alıp titreyen parmaklarımla kapı kolunu kavradım.

"Merhaba, Hermione." demesiyle tüm vücudumun titreme isteğine karşı dayansam da kalbimin yerinden çıkacak gibi çarpmasına engel olamamıştım. "Seni görmek çok güzel."

"Merhaba." dedim. Yüzünü bir arkadaşın yüzüymüş gibi karşılamak farklı hissettirmişti ama çok tanıdık da bir histi. Demek eskiden böyle hissediyordum diye düşündüm Farklı ama tamamlanmış gibi. "İçeri gelsene."

İçeriye girdiğinde, anında tüm odayı kaplayan kokusuna aldırış etmeden kapıyı kapattım. Daha ilk cümlesinde kendime mukayet olamıyorsam geri kalanında ne yapacaktım?

"Otursana. Aç mısın?"

"Seni yemeğe çıkartırım diye düşünmüştüm."

Düşünceli mavilerine bakıp başımı eğdim.

"Birlikte görünmemiz çok doğru olmaz." diyip ekledim "Hem bir süre dışarı çıkmak istemiyorum."

"Neden? Rahatsız mısın?"

Endişeli gözlerine bakıp kaşlarımı çattım. Beni düşünmesini istemiyordum. Geçmişte olduğu gibi, o gözlerine ayna gibi yansıttığı her duyguyla beni içine çekmesini istemiyordum. Bir çölün yağmur damlasına ihtiyaç duyduğu gibi ihtiyaç duyabilirdim ona, bir o kadar da özlem duyabilirdim.

Ama çöller, yağmursuz hayatta kalırdı. Kainattaki kaidelerden biri de buydu.

"Draco." dediğim anda bile ismini ne kadar uzun zamandır telaffuz etmediğim aklıma geliyordu. İsmini söylediğimde bile rahatladığımı hissederken eninde sonunda ayrılmamıza nasıl göz yumabilecektim? "Buraya seni konuşmak için çağırdım, ama neyi konuşmamız gerektiğini biliyorsun."

"Yeniden birlikte olmak istiyorum." demesiyle bir adım geriledim. Nedenini bilmediğim bir şekilde bunu düşünmesi beni korkutmuştu. Onu istediğim gibi bırakamayacağım demek oluyordu. "Biliyorum, bu zor. Ama her şeyin üstesinden gelebileceğimizi düşünüyorum. Bir süre böyle görüşüp sonradan herkese seni sevdiğimi açıklamak istiyorum."

Savaş bizi çok etkilemişti. Onu sevdiğimi biliyordum karşı taraflarda savaşmak ve bunu kabullenmek çok zordu. Biz zamanla kabullenebilsek bile etrafımızdakiler nasıl kabullenebilecekti ki?

"Ve baban?"

"Tek çocuğu benim, alışmak zorunda."

"Draco, peki ben sana nasıl güveneceğim?" dedim "İnsana hiç beklemediği anda bir sürü şey olabiliyor ve-"

"Hepsinde, yanında olacağım. Sana yazdığım gibi, seni kandırmayacağım. İyi biri olduğumu iddia etmiyorum. Kötülükle savaşmaya gittiğinde peşinden koşacak mıyım emin değilim. Ama iyi veya kötü fark etmeksizin senin karşına çıkan her canlıyı yok edeceğim. Her şeyi, her şeyi yapacağım senin için."

Tangled // DramioneDove le storie prendono vita. Scoprilo ora