BÖLÜM 3

485 18 12
                                    

Elindeki anahtarlar şıngır şıngır sesler çıkarırken bütün dikkatimi yaşadığım olaylara yönelttim. Daha bir saat önce, bu kadar olay nasıl yaşanmıştı? Bu yeni çocuk, ne düşünüyordu ve planladığı oyunlar neydi? Daha da önemli olan, bu çocuk cidden kimdi?

"Beni tanıyacaksın."

Tanıdık sesi kulaklarımı doldururken, devam etti:

"Sana güvenmem gerekecek, prenses."

Bana prenses demesinden nefret ediyordum. Yüzümü dikkatle incelerken, bir taraftan kapıyı açmaya çalışıyordu.

"Küçük bey, bilmeniz gereken birinci kural: Ben asla kimseye güvenmem, ve asla kimseye güven vermem. İkincisi ise, bu hayattan yıllardır kurtulmaya çalışıyorum. Beni öldürmeni umarak, bu yere seninle birlikte geldim."

Sesimi olabildiğince ruhsuz çıkarmaya çalışmıştım,  ve görülen o ki işe yaramıştı. Bu ruhsuz, donuk gözlerim ve yüz ifademle onu sinir ettiğimin farkındaydım. Onu sinir etmek hoşuma gidiyordu. Sanki ateş püskürtecekmiş gibi bana bakarken kapıyı açmaya çalıştı, ve açmayı başardı. Kolumu tuttuğu gibi evin içerisine sürükledi. Oldukça güçlüydü, bunu ilk defa okulda farketmiştim. Daha 2 saat önce tanıştığımıza göre, şimdi farketmem gayet doğaldı.

8 yaşıma kadar şiddet gördüğüm düşünülürse, fiziksel bakımdan her zaman güçlüydüm. Ruhum acayip bir derecede ağır yaralıydı. Ama zaman geçtikçe o yaralar kapanmaya başlamıştı. Yaraların kapanması için, her zaman yaranızı acıtacakta olsa tuz basmalıydınız. İyileşmesi için, zorundaydınız. Ben, yaralarımdan asla utanmadım. Yaşam boyu beni acıtmaya çalışan her şeyi teker teker nasıl yendiğimi, ve her zaman onlardan daha güçlü olduğumu hatırlamam için vardılar sanki. O zamanları gözümün önüne getirmek, hala burada olduklarını göstermek için oradaydılar.

Zaman bana durmuş gibi gözükürken, koluma gözümün kaymasıyla kendime geldim.

"Bana güven yerine, başka şeyler verebilirsin prenses? Ne dersin?"

İsterik bir kahkaha atmaya başlamıştı. Kendini ne sanıyordu? Lavin Demir'dim ben, bu lafların asla altında kalmazdım. Öfkeyle kolumu elinden kurtardım ve güçlü bir tokat attım. Peki, bu çocuk beni ne sanıyordu!

"Bunu yapmayacaktın, dişicanım."

Bu cesaretim, onu beklediği yerden vurmuştu. Öfkeyle bağırması, kulaklarımı tırmalamaya başladı. Ağzımda metalik bir tat hissediyordum. 

Kan.

Dişicanım mı? Bu kelimede ne böyle? Bu ne ya? Gerçekten mi Lavin. Tek düşündüğün 'dişicanım' kelimesi mi. Başın belada, odaklan Lavin!

"Bu, o şerefsiz babanın yaptıkları için!" 

Yüzümde okkalı bir tokatı hissederken, bir an afalladım. Ama öfkeyle bağırmaya başlamam uzun zaman almadı.

"Sen, o adamın neler yaptığını nereden bileceksin lan! Sen kimsin oğlum, sen kimsin? Vurabileceğin en güçlü, en sıkı dayağı yemek istiyorum anlıyor musun? Yapabileceğinin hepsi bu mudur lan? Vursana, hadi! Vursana! Daha iyisini yapabilirsin YASİN SOYKAN!

Bana vurduğu için bedelini ona ağır ödetecektim. Şuan sol yanağıma küçük küçük iğneler batıyormuş gibi hissediyordum. Bana tokat atmıştı. Hemde ikinci kez. Yüzümdeki en sert ifadeyle ona bakıyordum. 

Olduğu yerde:

"Özür dilerim Lavin, o pisliği sevmediğini biliyorum. Ben çok-"

Devamını getiremeden cümlesini yarıda kesmesini sağlayacak bir biçimde elimle 'Dur.' işareti yaptım. Yüzündeki tek bir hattın bile hareket etmeyeceği bir biçimde bana bakıyordu. Bana yaklaşmaya başlayınca, ne olup biteceğini anlamamıştım. Yerimden tek bir adım bile kıpırdamamıştım. Korkmuyordum. Hayatımda her zaman güçlüydüm, kimse bunu değiştiremezdi.

DumanWhere stories live. Discover now