BÖLÜM 8

173 10 2
                                    

"Beni tanımıyorsun bile Lavin." dedi usulca. "Sen de beni tanımıyorsun." Yutkundu, ve kendinde konuşacak gücü ararcasına "Baban anneni aldattı. Babandan her zaman 'Babam sandığım hiç kimsem." diye hitap ettin. O adam yüzünden 14 yaşından 16 yaşına kadar hastanede kaldın. Böbrek yetmezliğin, astımın ve migrenin var. Kimseye söylemediğin bir kemanyeteneğin var. En önemli sırlarından bile bahsetmiyorum. Babanın annene fiziksel ve ruhsal olarak şiddet uyguladığını bizzat senin görmen, okulda disiplinlik olduğun zaman babanın anneni aldattığı kadının senin paçanı kurtardığını biliyorum." dedi.Gözlerim haddinden fazla büyümüştü. Bu kadar şeyi nereden biliyordu? Bu çocuk kimdi? Benden ne istiyordu?

"Geçmişimi bu kadar iyi bilmenin bir yolu yok! Kimseye söylemediğim sırlarımı nereden bileceksin! Sen kimsin Yasin, kafayı yemeden önce bana bunu söyle! Kimsin sen Soykan, kimsin!"

İnsanın kanını donduracak kadar sakin ve soğuk bir sesle konuştu.

"Ben; kimsesiz sokakların yalnız çocuğuyum. Ben; gecelerin buz gibi soğuğuyum. Ben; gündüzlerin karanlık dostu, acıların erişilmez doruğuyum. Bana hasret derler Lavin, ayrılık derler. Kimi zamanda 'Yazık.' Beni hayatından atmak zordur, silmek ise.. İmkansız. Çünkü benim adım Lavin, benim adım.."

Uzunca yutkundu, ve sözüne devam etti.

"Adım yalnızlık.." Hayatında bu kadar derin ne yaşadığını merak ediyordum. Her cümlesi anlamlıydı. "Sırf sen Duman'a aşık ol diye yaratıldım ben belki de. Belki de, hüzün benim göbek adımdır."

En sonunda sinirden patlayarak Yasin'e çıkıştım. "Ben de yoruldum Yasin! Her gece yaşadıklarımı unutmaya çalışmaktan, her sabah hatırlamaktan yoruldum! Ve bir gün onun mezarını gördüm. Yine yoruldum! Ve yalnız olmadığını da bilmelisin. Emin ol, ben hangi şehirdeysem yalnızlığın başkenti orası."

Cümlemin sonunda sesim giderek azalmıştı, hatta bir fısıltı olarak çıkmıştı. Gözleri dolu dolu, her hareketimi izliyordu. "Yalnız değilsin tamam mı!" diye gürlemişti. Ama saniyesinde aniden sakinleşerek:

"Sen artık aşkın başkentisin, ve sadece benim için. Öyle olmak zorunda, öyle olmak zorundasın." İstemsiz olarak konuşmaya, hatta aşık olma duygusunu tatmaya başlamıştım.

"Sahi, neden bu kadar aşk kokuyorsun?"

Bu cümleyi duygusuz ve bir o kadar da soğuk Lavin mi kurmuştu? İç sesim bile bana hayretle bakıyordu.

"İçim dışım birdir benim." Yutkundu, ardından sözüne devam etti.

"Seni içime attım prenses, unuttun mu?"

Küçük dilimi yutmuştum. Bu kadar kusursuz olmayı nasıl becerebiliyordu, aklım almıyordu. "Neden beni tanımaya çalışıyorsun." Sesi tekrar mesafeli ve soğuk çıkmıştı. Net bir biçimde kelimelere vurgu yapıyordu. "Tanıdığım kadar seni seviyor ve, seni sevdiğim kadar tanıyorum diyelim bence bay Soykan."

Uzunca bir süre nefesimi dışarı üfleyip, ardından ciğerlerimi temiz havayla doldurdum. Tereddüt ederek cümlemi kafamda topluyordum. Tek kaşını kaldırdı, ve 'Devam et' bakışını üzerimde uyguladı.  "İşte bu yüzden senin hakkındaki herşeyi öğrenmek istiyor, ve seni tanımak için bu kadar seni zorlamakla kalmayıp, çaba gösteriyorum. " Kafasını sağa sola sallarken, bir taraftan da kollarını kavuşturdu.

"Seninle ne yapacağım ben prenses? Hakkımda birşeyler araştırmayı bırakıp, senin hakkında bu kadar şeyi nasıl öğrendiğimi düşün. Kafanı yoracak çok fazla konu var."

Aslında düşününce, doğru bir konuya değinmişti. Benim hakkımda bu kadar fazla şey biliyordu, ve ben onun hakkında en küçük bir bilgi bile edinememiştim. Allah aşkına, kimseye söylemediğim, ruhumun en derinliklerine gömdüğüm sırları nereden öğrenebilmişti? Kâhin filan mıydı? Edward'a özenip, onun çakması olan bir çocuk? Ya da eski bir çocukluk arkadaşım?

DumanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin