BÖLÜM 5

258 13 3
                                    

Bana 'Sen benimsin.' demişti. Kalbim göğüs kafesime nasıl sığıyordu acaba? Geçen 7 yılın ardından ilk kez Duman haricinde biri bana bu cümleyi kurmuştu, ve ben ilk kez bu denli heyecanlanmıştım. Bir adamın beni böylesine hayata tekrar bağlayacağını 1 hafta önce söyleseler inanmazdım. Şimdi ise bu kadar yakın olduğuma, ve kalbimin ritmini bozan bir adamın karşıma çıktığına inanamıyorum.

Sonunda gideceğimiz yere varmıştık. Dikkatle geldiğimiz yeri incelerken, ürpermiştim. Damarlarımdan enjekte edilen endişe ve gerginlik duygusu ağır basmaya başlamıştı. Kanım fıkır fıkır kaynıyordu. O kadar zamandır düşüncelerimle savaş vermiştim ki, Yasin'in kapımı açtığını bile görmemiştim.

"Bugün inmeyi planlıyor musunuz ekselansları? Ya da majesteleri demeleydim, kusuruma bakmayın prensesim."

O kadar halsiz, ve kalbim deli çarpmasına rağmen dudaklarım demirden yapılmışçasına gülümseye çalıştım, ama bükülmüyordu. Arabadan inmeyi başardım ve sakin adımlarla mekana doğru ilerlemeye başladım. Bir anda elim terledi, bir ağırlık hissetmiş gibi oldum.

Yasin Soykan, elimi tutmuştu. Lavin Demir'in, her zaman cebine atarak gezdiği elini.

Ona şaşkın şaşkın bakarken başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi terliyordum. Ama bu durumla benim durumum arasındaki tek fark soğuk terler atıyor oluşumdu. Buna rağmen susuyordum. Ölmüş gibi hissetmem, biraz tuhaf bir duyguydu kabul etmek gerekirse. Sanki felç olmuşum da hareket edemiyor, dilsiz olmuşum da konuşamıyor gibiydim.

Ölüm gibiydi Duman'ı unutmak.

Ne kadar hareketsiz kalırsan, ölümü o kadar geciktirebileceğini bildiğinden konuşmazsın. Çünkü konuşmamak ayrılığı da geciktirir.

O da konuşmuyordu. Bay Soykan, susmuştu. O sert genç adamın yerine, yaramazlık yapmış ve af dilermiş gibi bakan bir çocuk gelmişti. Karşımda eriyen, bana vurduğuna pişman olan bir Yasin Soykan'la duruyordu.

Sessizlik öyle bulaşıcıdır ki bazen, adeta uyanık halde bir karabasan etkisindesindir. Çığlık atmak istersin. Atamazsın. Birşey karşı koyar sana, engel olur. Nihayet çırpınmaktan vazgeçtiğinde soruna boğulman saniyelerini alır. Ne olacaksa olsun...

Zaman dolmuş, mutlu anların sonuna gelinmiş, yaşanmışlıkları gelecek kapının önünden süpürmüş, birilerine yol olarak genç yaşta toprak görülmüştür.

Canın hiç ayrılmak istemiyorken... Toprağa küsmüş dualara sığdıramamışken sevdiğini... Sevgilini henüz biriktirememişken... Daha yapacak çok şey varken...

Sessizliğin dibinde kalmak, belki de en iyisi. Ve uzadıkça uzar şu konuşmama, konuşamama hali... Sessizlik karşındakinede bulaşır artık. Aranızdaki sessizliğin bu kadar gürültülü olması hayret verici gelir size.

Nihayet bu sessizliğin sonunu boğuk hıçkırıklarım ve gözyaşlarım bölmüştü. Elini bıraktım ve koşmaya başladım. Nereye koşuyordum, bilmiyordum. Kendimden kaçmaya çalışıyordum. Ama unuttuğum şey, nereye koşarsam koşayım gölgem her zaman benim peşimden gelecekti. Arkamdaki seslere kulak kabarttım, ve Yasin'in bana doğru koştuğunu gördüm. Otoyola bağlanan üst geçitin yanındaydım. Önümde, otoban vardı. Binlerce araba aynı anda geçiyordu. Bana korkulu gözlerle bakarken, buruk bir biçimde gülümsedim.

"İyileştiremeyeceğin yaraya dokunmamalıydın Yasin,"

"O yaranın merhemi olmaya hazır olduğunda, o merhem olduğunu bildiğinde gelmeliydin."

Ne yapacağımı kestiremiyor gibiydi. Bir yola bakıp, kafamı tekrar Yasin'e çevirdim.

"Artık kimseyi sevmek istemiyorum Yasin," dedim.

"Hissettiğim acı veriyor bana. Eski ben olmak istiyorum. Küçük bir kız çocuğunun masumiyetini istiyorum! Birini bu kadar önemsemek bana göre değil, çok canım yanıyor ne kadar zor olduğunu tahmin bile edemezsin. Babamın tabutunu ben kalbimde 12 yaşımda kaldırdım. Duman ise.."

Bana buruk buruk, çaresizce bakıyordu.

"Kurtulmalıyım, birisi çıkartmalı beni kaybolduğum yerden. Bu kadar çok sevmemeliyim, söyledikleri yada söylemedikleri bu denli canımı yakmamalı o adamın. Her gece saatlerce bağırıyorum: 'Yalvarırım, kurtarın beni!' diye. Sesimi duymasını istiyorum birilerinin, en azından acımı hafifletmesini. Onun yokluğu bile canımı yakıyor! İkisinin de gitmesi beni 12 yaşımdan beri canlı canlı toprağa koymakla yetinmeyip, gerçek anlamda öldürüyor! Duman'ın ölümü beni öldürdü!"

Bana sinirli bir biçimde bakıyordu. Çaresizce ağlıyordum. Yorulmuştum, hemde çok.

"Sana bu kadar şey yaptı bu adam! Anneni aldattı! Seni yoksaydı! Onun için ağlama! Seni böyle görmek istemiyorum aptal! Üzülmeni görmeni istemiyorum! Senin canını yakan o adam değil, sensin! Kurtulamadığın o değil, içindeki acıların. Çabalamadın hiçbir zaman, çıkartmayı düşünmedin onu hayatından. Bu acıyı sen istedin ama gördüğün gibi senin taşıyabileceğin bir yük değilmiş. Duman öldü, ve senin mutlu olman için canını bile verirdi! Şuan da olduğu yerden bizi izlediği, ve senin mutlu olman için 'Bir canım olsaydı, o mutlu olsun diye canımı feda ederdim.' diye düşünmesi gibi."

"Ben acıyı değil, sadece onu istedim," dedim. Gözlerim dolmuştu, hıçkırıklarım sözlerimi ağzıma tıkıyor, nefes alış verişimi yarıda bırakıp düzensiz bir hale sokuyordu.

"Acının, benim canımı bu denli yakabileceği aklımın ucundan geçmezdi. Başlarda Duman ve babam için acı çekmek bile güzeldi ama artık kaldıramıyorum, ağırlık beni giderek yaşlandırıyor, güçsüzleşiyorum. Neden bu kadar ısrar ettiğimi dahi bilmediğim yolda süründüm ben, defalarca. Yapabileceğim hiçbir şeyin olmadığı zamanlarda çırpındım. Gördüğüm andan beri vazgeçemedim işte anla Yasin."

Gözlerime tüm masumiyetiyle bakarken, içinde masum birisinin yaşadığını düşünmek beni mutlu etti.

"Yanlış yaptın. Mezarını gördüğün andaki hissettiklerinle yanlışı başında yaptın. Sana herkes dur dediğinde kimseyi dinlemedin, hep kendi bildiğini okudun. Şimdi gelmiş bu bahanelerin arkasına sığınman, seni gülünç gösteriyor. Senin kadar güçlü bir kız, karşımda küçük bir çocuk gibi ağlıyor. Kendine gel Lavin. Acının vücuduna gireceğini de biliyordun, herkesten çok önemseyeceğini de. Peki bunların hepsini biliyorken neden yaptın demem senin cevap verebileceğin bir soru mu?"

"Cevap vermeyi istediğim ama asla cevap veremeyeceğim tek soru bu," dedim.

Canım o kadar yanıyordu ki.. Ama belliydi bunun böyle olacağı, hayatımda daha önce hiçbir şeyi istemediğim kadar onun yaşamasını istemiştim ve buna rağmen onu topraktan geri alamamıştım. Dışardan bakıldığında gayet normal görünüyordum, farkındaydım. Ama Yasin Soykan'da görmüştü işte. Konuşturmaya başladığı an yaralarımın ne kadar derin olduğu anlaşılıyordu.

"Farkındayım Yasin, onu kurtarmanın hiçbir yolu yok. O yanıma tekrar gelemeyecek. Bana sarılamayacak. Duman'a bir daha sarılamayacağım. Babam beni sevmeyecek, beni sevmesini dâhi istemiyorum! Nefret ediyorum herkesten! Tek yaşama sebebim annem!"

Gözlerimdeki yaşları gördükçe kendini kontrol etmesi imkansızlaşıyordu. Dakikalarca baktık birbirimize, birbirimizin hareketlerini taklit ederek, dudaklarımızı aynı anda oynatıp, gözlerimizi aynı anda silerek. Yasin Soykan benimle birlikte ağlıyordu. O duygusuz, herşeyi pişman olmadan yapabilecek olan adam benim acıma ağlıyordu. Benim canım acıyordu. Onun canı benim canıma acıyordu. Ağzını açıp, acımı hafifletecek bir şeyler aradığını fark ettim. Bir şeyler söylemek istiyordu. Ama, söyleyemedi. Hava yutmakla kaldı. Söyleyecek bir şey bulamadığından değil, bu zamana kadar kendi acısını bastırmak için kendisine o kadar çok yalan söylemiş olmalıydı ki, söylediklerime kendisi bile inanmıyordu.. O yüzden anlamsız gelmişti ona; sustu, aynadaki Yasin Soykan'da benimle birlikte sustu.

**

1003 KELİMELİK YENİ BÖLÜM. BU SEFER KISA OLDU, ÇÜNKÜ YORULDUM SINAVLAR, TESTLER VE VOLEYBOL TURNUVALARI DERKEN. BU ARADA HEYECANLI YERLERDE KESMEK HOBİM ARTIK. YORUM VE VOTELERİNİZİ EKSİK ETMEYİN. TEŞEKKÜRLER.

**

DumanWhere stories live. Discover now