Bölüm 1

19.8K 521 198
                                    

Başlama tarihlerini alalımmm😛

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde küçük bir
şehirde küçük bir aile yaşarmış. Anne, baba ve sevimli bir kız. Eşini çok seven adam, başarılı bir tüccarmış. Çok gezermiş fakat çok da kazanırmış. Hiçbir iş gezisinden eli boş gelmezmiş. Her dönüşünde eşini şımartır, kızını sevindirir ve ikisine de birer gül getirirmiş. Bu onların gizli anlaşması gibiymiş. Kız onlarca çantanın içinden en çok güle sevinir, her birini kurutur ve okuduğu bir kitabın arasında saklarmış. Günün birinde adamın ilk aşkı, çok sevdiği karısı yataklara düşmüş. Kadının hastalığına hiçbir doktor çare bulamamış. Vakit durmuş. Kadın bir gül gibi solmuş. Küçük kızları daha 7 yaşındayken anne hayata gözlerin yummuş.

Hayatının büyük bir kısmını evden uzakta çalışarak geçiren baba, başlarda ne yapacağını bilmez bir hâldeymiş. Büyüklerinin aklına uyarak dul, iki çocuklu bir kadın ile evlenmiş. Gönlüme aşkı getiremese de kızıma anne olur diye avutmuş adam kendini. Gelgelelim kadını hiç hor görmemiş. Kızlarını kendi çocukları gibi benimsemiş.

Küçük kız, saçını okşayacak bir anne eline olan açlığıyla hemen kabullenmiş anneyi. Kendini bildi bileli tek çocuk olduğundan, eve gelen iki kızı da kardeşi bilmiş ilk günden. Artık onunla oynayacak birileri varmış! Tanrı biliyor ya, babası yanındayken her şey neredeyse eskisi kadar güzel hissettiriyormuş. Babasının yeni evliliğinden sonra çıktığı ilk iş gezisi yediği ilk tokatı da beraberinde getirmiş. Hiç sevilmemiş. Açlığı dinmemiş. Dinlenmemiş ve sayılmamış. Kendini kitaplarına gömmüş. Onlar boylarını aşan bencilliklerinin içinde yüzerken Bella, her yalnız kalışında boğulduğunu hissetmiş.

Yıllar yılları kovalamış böylece. Bella'nın sessiz çığlıklarına sağırmış adam. Babasını üzmemek için ve var olduğuna inandığı huzuru bozmamak için gördüğü duyduğu hiçbir şeye karşılık vermemiş. Baba, her gittiğinde onu zulmün kucağına attığından bir habermiş. Küçük kız, babası için mühürlediği dudakları, ruhunu yoran, hapis ettiği isyanların arasında büyümüş. Odasında oturur, kitap okurmuş saatlerce. Onların gözünde görünmez bir misafirden farksızmış çoğu zaman. Bu zamanlar, en sevdiği zamanlarmış. Eğer onu görür veyahut duyarlarsa Bella, kitaplarından bulduğu bir gramlık huzuru da kaybedermiş. Tek sahip olduğu dost bildiği okuduğu karakterlerin aşkı, mutluluğu ve savaşıyken onların elinden alınmasına katlanamazmış.

Sadece bu da değilmiş asıl mesele, asıl onu sessizliğe ve kabullenişe mahkum eden. Üvey annesi, annesinden kalan birkaç parça eşya ile gözünü korkutur, ağzını açtırmazmış. Bella susmaya alışmış fakat çığlıkları dinmemiş, yorgunluğu hiç bitmemiş.

Bir gün babası çıktığı iş gezisinden gecenin bir yarısı döndüğünde tüm ev halkı salona toplanmış. Başını avuçlarının arasına alan adamın ağzını bıçak açmamış fakat kötü olduğunu anlamak için sözcüklere ihtiyaç yokmuş.

"Battım," demiş adam fısıldayan bir ses ile.

Yerdeki bakışlarını Bella, eşi ve iki üvey kızının üstünde gezdirmiş.

"Battım.,"  diye tekrarlarken kendini göz yaşlarına hakim olamamış adam. Bella koşup yanına çökmüş. Elleri babasının dizinde sarılmış ona tüm sevgisi ile.

Saniyeler sonrasında evde bir yaygara kopmuş. Kızlar kendilerini yerden yere atmış, eşi ağlıyormuş. Alıştıkları zenginliğin kaybını kabullenmelerinin zor olacağı aşikarmış. Bella, babasına sarılıp, "Sen sağlıklı ol, yanımızda ol, her şeyi çözeriz babacığım," demiş yürekten inanarak.

Çirkin Güzelliği (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin