Bölüm 11

8.5K 525 112
                                    

Canavar.

"Bu kulağa pek hoş gelmiyor, Adam."

Canavar. Her gün gördüğünüz, arkadaşım dediğiniz insanlardan duyduğunuz şeyler bir etiket gibi üstünüze yapışır ve sizi hayatınız boyunca bırakmazdı. Adam bu lakabı özümsemiş gibi gülümsüyordu.

"Göze de pek hitap etmiyor sonuçta."

Nefesimin soluk boruma takıldığını hissettim. Küçük  bir iğne gibi boğazıma batarken gözlerimi yaşarttı. Kendini bu denli sevmeyi bilmeyen bir adam...

"Sakin ol." Cümlesiyle uzaklardan döndüm.

"Sakinim, sadece bu yaklaşımın... kendine bu kadar yüklenmen-"

"Bella. Bir terapiye ihtiyacım olursa doktorumu ararım. Rica ediyorum, bana herhangi bir duygusal destekte bulunmaya çalışma. Zira almakta iyi olduğum bir şey değildir. Çoğu zaman sadece sinirlerimi bozar ve sinirlendiğimde, inan bana güzel, gerçek bir canavardan farkım kalmaz."

Pekâlâ. Bir doktoru vardı. İyi haber, bir doktoru vardı. Kötü haber sanırım ona acıdığımı düşünüyordu. Ya da kendime. Cam gözünü okumak kolay değildi. Onunla ilgili hiçbir şey kolay değildi. Etrafını saran parmaklıklar vardı. Ardında bir malikâne de olsa, etrafına ördüğü bu güvenli ve dikenli duvarı geçmem kolay olmayacaktı. Tavla onu. Yara bere içinde kalacak, kan kaybından ölecektim.

Derin bir nefes aldım. Onlarca kitap okumuştum. Onlarca evren görmüş, onlarca savaşa katılmıştım. Çoğunun benzer bir ortak noktası vardı; kadınlar zor diye pes etmez, kanıyorlar diye ayağa kalmamazlık etmezdi. Pes etmeyecektim fakat yine de... beni çok hırpalamamasını diliyordu bir yanım. Kendi yaralarım yeterince derindi ve onun için attığım her adım bir riskti. Hepsine değse iyi ederdi.

"Neden?"

Gözleri kısıldı. "Ne, neden?"

"Neden sana canavar diyorlar?"

Sırıttı. Her gülüşünde yüzünün yaralı tarafında olan dudağı kıvrılmamak için direniyor ve kazanıyordu. Bu da ona çarpık bir gülüş veriyordu. Yakışıyordu.

"Çünkü bir canavara benziyorum, özellikle sinirliyken. Flynn ve Yakışıklı sinirli hâlime çok tanıklık etti."

Gözlerimi devirdim. "Pekâlâ, umalım da benim aç hâlime denk gelmesinler. Bu yaratıcılıkla bana ne derler, düşünmek bile istemiyorum."

Kıkırdadı. Kaşları yukarı kalkarken, "Kimsenin sana lakap takacağı yok," dedi.

Sorarcasına baktım.

"O samimiyete izin vermem."

"Sebep?" Kollarımı göğsümde kavuşturmuştum.

Gözleri odada dolaşırken omzunu silkti. "Tarzım değil."

Bir kez daha, gözlerimi devirdim. Boğazımı temizleyerek gözlerimizi buluşturdum. "Konuşmamız gereken şeyler var."

Elleriyle kütüphanede koltuğu işaret ederek ikimiz de yan yana, sıfır temas hâlinde oraya kurulana kadar ağzını açmadı. "Evet?"

"Gecen nasıldı?"

"Gürültülü. Senin?"

"Sakin."

Yüzüme devam etmemi söyleyen bakışlar yöneltmişti.

"Babamın numarasına ihtiyacım var. Lumiere'den bir telefon rica ettim. Onunla görüşe-"

"Lumiere'den herhangi bir şey rica etmeni istemiyorum. Ondan ne istersen yapmakla yükümlü. Telefonun yarın elinde olacaktır, babanın numarasıyla birlikte."

"Teşekkür ederim."

"Başka bir şey yoksa konuşmamız gereken bir konu var."

Elimle devam etmesini belli eden bir hareket yaptım. Bir çeşit referans gibi göründüğüne emindim. Sırıttı.

"Babam bir düğün istiyor."

Bay Eric ve bitmek bilmeyen istekleri sol gözümün seğirmesine sebep oluyordu. "Bana bundan bahsedilmemişti. İmzanın yeterli olacağını düşünüyordum."

Ağız dolusu bir nefes verip kendini arka bıraktı. Gözlerini yüksek tavanın en tepesine dikti. "Anlaşılan değilmiş, güzel."

"Öyleyse bir düğün olacak?"

Başıyla onayladığında hareketini taklit ederek kendimi yanına bıraktım. Başımı ona doğru çevirdiğimde yüzü çoktan bana dönmüş, gözleri gözlerimdeydi.

"Yeminimizi hazırlamalıyız, sanırım ha?"

"Biz yeminlerimizi kitapların önünde ettik, Bella." Yamuk gülümsemesi yüzünü buldu.

"Yine de bir avukat ve evlilik öncesi bir sözleşme hazırlamak istersen, kabul ederim."

Yüzünü bulduğu hızda kayboldu gülüşü. Acele bir hareketle kalktı yanımdan. Kapıya yöneldiğinde ben de oturduğum yerde dikleşmiştim. "Başka bir şey rica edecek olursan benden et. Ricaların benim. Hepsi."

Ardından kapıyı kapatıp beni bir başıma bıraktı. Saatler sonra odamda, pijamalarımla uzanırken bile düşünüyordum. Yanlış bir şey mi söylemiştim? Hepsi... onun muydu? Tüm ricalarım. Kitapları severdim, benim için sudan farksız değillerdi; gelgelelim bulmacalar ve haritalar? Ne üstü kapalı cümleleri çözümleyebilir ne de harita okuyabilirdim. Adam benim için buğulu bir cama çizilen haritadan, bilmediğim bir dilde sorulan bulmacadan farksızdı. Her cümlesi çok mu netti yoksa altı üstünden farklı mıydı? Anlamıyordum.

İkinci kez düşünmeden yataktan kalktım. Topuklu ayakkabılarım yeri döverken gecenin karanlığını delerek Adam'ın odasına ulaştım. Kapı kolunu tuttum ve çevirdim. Tek bir adımda odasının ortasındaydım ve o belinden düşmek üzere olan eşofmanıyla camın önünde duruyordu. Vücuduna vuran bahçe ışıklarının tenini parlatıyordu. Ne zaman olduğunu anlayamadığım bir hızda yanımda belirdi. Avucu boynumu buldu. Başparmağı yanağımla çenem arasında gezerken diğer eli belimi sarmıştı. Hiç konuşmadı. Hiç konuşmadım. Sırtım yatakla buluştuğunda üst vücudunu tamamen üzerime yerleştirdi. Bir öpücük bekliyordum. İstiyordum. Hayır, ihtiyacım vardı. Nefeslerim yoğunlaşmıştı. Bana hiç dokunmamıştı ama cildim yanıyordu. Dudaklarımızı buluşturmak için öne doğru uzandım. Sırıttı ve kendini geri çekti. Çok değildi fakat onu ulaşmamı zorlaştıracak kadar gerideydi. Onu iyice iterken tek bacağımı üstüne atarak üzerine çıktım. Değişen pozisyonumuza şaşırmadı. Yüzü hiç değişmedi. Dudaklarına eğildim ve bir kez daha, onlara ulaşamadan uyandım.

Sırılsıklam ve ihtiyaçtan kıvranacak hâlde bir başıma, kendi odamda uyandım. Lanet herif. Rüyamda bile öpmemişti beni.

Ben geldimmm🥳 pazartesi demiştim ama yazınca yollayayım dedim. Bella öpücüğü yine alamadı :( kısmet diyelim.

Umarım severek okuyorsunuzdurrrrr

IG: @sudeiilter
TT: @suokuyorxx

Çirkin Güzelliği (+18)Where stories live. Discover now